Niçin bugün mümin müslümanlar da cehenneme gidiyorlar


    

         Kaynaklara göre, Hz. Muhammed Resulullah buyurmuştur: “Yahûdiler, yetmiş bir fırkaya ayrıldı. Bunlardan biri cennette, yetmişi ateştedir. Hıristiyanlar yetmiş iki fırkaya ayrıldı. Onlardanda yetmiş bir fırka ateşte, bir fırka cennettedir. Muhammed (s.a.v.)’in nefsi kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bir fırka cennette, yetmiş iki fırka ise ateştedir”. Cennete giden fırka hakkında sorulduğunda ise Resulullah: “Onlar benim ve Ashâbımın yoluyla gidenlerdir” veya “O da cemaattir” demişti (bak. http://incemeseleler.com/itikadi-meseleler/600-te-73-frkann-listesi.html).

“Batıni-Kur'an” kitabında ve makalelerimde ben yazdım ki, peygamberimizin kaydettiği cennete gidenler, kaynaklarda bâtınî adlandırılan “Qor yoluyla gidenler”dir. Onlar, İslam'da Rahman, eski Mısır kaynaklarında ise Ra-Amon adlandırılan Allahın türevleri olduğu için, kendi yaratılış özelliklerine göre cennete gidiyorlar. Peygamberimiz – “Benim ve Ashâbımın yoluyla gidenler” derken de “Qor yoluyla gidenler”, yani “Hor (Horus) Tanrısı'nın yoluyla gidenler” anlaşılmalıdır. Eski Mısır kaynaklarında bu müminler "Nu kentinde yaşayan Oziri/Usiri" [N-ZR/N-SR], yani Nu-Usiri [N-SR] veya Nu-Oziri [N-ZR] nesli gibi anılırdı. Bu kaynaklara göre Usiri (Osiris) Tanrısı gök dünyasında ölümsüzlük kazanmıştır ve ondan sonra doğan tüm Usiri türevleri de ölümsüzlük kazanıyorlar.

Yahudi kaynaklarında Nu-Oziri [N-ZR] kutsalları - kendi hayatlarını Allah'a adamış nazoreyler [NZR] gibi kaydediliyor. Hıristiyanlık döneminde bu insanlar İsa peygamberin nesli olan nasıralı (nasara) [NSR] gibi anılmaya başladı. İslam döneminde ise, Allah'a hizmet için yaratılan bu kutsallar nesli - ensariler [NSR] ve nizariler [NZR] adı ile tanındı. Demek ki, üç dinin mukaddesleri, aynı köke mensup kutsallar neslidir ve İslam kaynaklarında bu insanlar - Kuran'ın gizli anlamlarını idrak eden ismaili batınileri gibi malumdur. El içinde biz bu nesli - pir, seyyid, beg (bey), şıh ve b. isimlerle tanıyoruz.

İslam'da Tevil veya Kur'an ehli adlandırılan “Qor yoluyla gidenler”in yaratılışı, sıradan insanların yaratılışından bambaşkadır. “İslam'ın 124 bin peygamberi kimlerdir?” adlı makalede ben bu kutsallar neslinin yaratılışını, Mısır'ın Horus (Hor) Tanrısı'nın yaratılışının taklidi ile yaratıldığını yazdım. Onların bilimsel yetenekleri ve mucizeler gösterme yetenekleri de, onların ilk madde (ana madde) ile vahdet (“Vahdet el Vücud”) teşkil etmeleri ile ilgilidir. Kuran'da ve diğer kaynaklarda bu nitelikli insanlar İsrailoğulları adlandırılıyor. Kuran açık yazıyor ki, bu kitap, Allah'ın alemlere üstün kıldığı İsrailoğullarına gönderilmiştir. Allah onlara bilgelik, peygamberlik ve bereket vermiştir. Onlar ilim ve bilgilerine göre seçilmişlerdir ve mirasçılar olarak yükseltilmişler.

Her sessiz harfin özel anlam ifade ettiği süfizmde İsrail sembolü - Mısır'ın Usiri/Oziri (Osiris) Tanrısı'nın Eli (Usiri-El) anlamına geliyor. Bütün bunlar demek oluyor ki, cennete, esasen peygamberimiz ve onun ashabının yoluyla giden nizariler, yani Nu-Usiri nesli gidiyor. Eski Mısır yazılarında cennet derken Amenti şahlığı öngörülüyor ki, burada yeniden doğanlara Amenti şahı Nu-Usiri, yani Osiris Tanrısı yardım ediyor (Е. А. Уоллис Бадж, «Египетская книга мёртвых», М-СПб, Ексмо, 2005, səh. 579, 580, 213). Amentu aynı zamanda Abtu [BT] adlandırılıyor ve bu da Beyt [BT] anlamında Allah'ın Evi demektir. Bu Evde Ra-Amon Allah'ı, kendisinin Ra güneş şahsında yaşıyor ve Usiri/Osiris deyince de “İssi-Ra”, yani Ra Tanrısının ruhu, kalbi öngörülüyor.

İslam'da “İssi” sembolü “Üzze” gibi, Amenti simgesi ise Amentü, Manat, Mund ve b. olarak kalmıştır. İslam'da imanın kökleri ve temeline Amentü denir ve “Ben Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerre - her şeyin Allah'ın yaratmasıyla olduğuna inandım” görüşünü ifade ediyor. Âmentü kelimesi de “Amene”, “Amenû”, “Amenna” sembolünden oluşmuştur ki, bu da inanış anlamındadır. Kuran'da “iman edenler” sözü – “Amenû olanlar” olarak yazılıyor ve “ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenler” anlamında, “ölümden sonra ruhunun Amon Allah'ı gibi cennete gitmesini isteyenler” demektir (Kur'an, 11:23,29, 22:54, 49 : 14 ve b.). İmanın köklerinin ve temelinin Amentü [MN-T] adlandırılması, Allah deyince Eman-Atanın [MN-T], yani Mısır'ın Ra-Amon (Rahman) Allahının tasavvur edilmesi demektir. Allah'ın isimlerinden olan Mani, Mund, Münt-aqim ve b. isimleri de işte Eman Allahının adı ile bağlıdır. Âmentü [MNT] sembolünün Manat [MNT] seçeneği ise araplarda ilâhe ve hükümran Allah anlamındadır ki, güvene göre, o ölüm Allah'ı sayılmış ve Kudüs'e giden yolda onun mabedinin üzerinde taş put olmuştur.

Âmentü, Amenû sembolleri Kuranda “Billah” simgesi ile birlikte de not ediliyor ki, bu sembol de “Bi-Allah” (Vallahi - Va-Allah) anlamındadır. Billah sembolü Besmele sembolünün kısa seçenegidir ve imam Ali'ye göre Besmele Ba harfinden başlanıyor. Batın ilminde Besmele sembolü – “Göklerin sahibi olan Allah'ın ruhu” veya “Gök çadırının sahibi olan Amon (Eman) Allah'ın ruhu” anlamına geliyor. Eski Mısır yazıtlarında Ba sembolü kuş anlamında firavunun gökte ölümsüzlük kazanmış ruhunu bildiriyordu. Demek, “Amenû Billahi” deyince Amon Allahının gökte, Allah karakterinde olan Ba ​​ruhu anlaşılmalıdır (Kur'an, 49:15).

Bütün bunlar demekdir ki, vücudun fiziksel ölümünden sonra cennette ölümsüzlük kazanan mukaddeslerin ruhları, Amon Allahının kurban ruhlarından gökte yarattığı Amentü dünyasında yaşıyorlar. İman etmek veya “Amenû olmak” da Amon Allahı'nın geçtiği yolu tekrarlayarak, onun gibi ölümsüzlük kazanmak demektir. Yerküreyi kapsayan ve insanlığa hayat vermiş ilk maddenin “benzer benzeri yaratır” ilkesine göre (homeopatik büyü), bu ortamda bir iş yapmak için mutlaka taklit nesneyi olmalıdır. Yani mutlaka benzer bir şey olmalı ki, insanın ruhu da bu yüzden onun gibi yapsın. Demek, “Amenû olmak” da, Amon Allah'ı gibi olup, gökte görünmez kuş biçiminde ömrünü sürdürmek demektir.

Sıradan  insanın “Amenû olması”, İslam'ın ilkelerini yerine getirmesi demektir ki, sadece bu durumda sıradan insan ilk maddeni “kandırarak”, kendini Amon gibi kaleme verip, Amon'un yarattığı gök cennetine gidebilir. Bunun için namaz ve abdestin batıni mânâlarını anlamak yeterlidir  ( http://gilarbeg.blogspot.com/2011/12/namaz-ve-abdestin-batini-anlami.html ).

Mısır'ın ilk firavunu sayılan Amon, gök cennetini - kendisi ve türevlerinin sonsuz yaşamaları için yaratmıştır ve “Qor yoluyla gidenler” denilen kutsallar nesli de onun türemeleridir. Bu nesilden ilave, şimdiki sıradan insanları da Amon, Kendisi'ne hizmet  için yaratmıştır (Kur'an, 51:56). Allah'a iman eden sıradan insanların da O'nun gök cennetine gitmesi için, Amon - İslam dinini yaratmıştır. İslam'ın yasalarına net amel eden her insan da bu gök cennetine giderek burada ömrünü sürdürebilir.

Fakat burada bir temel mesele de, insanın bu dinin bâtınî anlamını bilmesidir. Bu anlam, yaratılış işlemi değil, Allah'ın Kendisi hakkında genel bilgidir. Bu o demektir ki, inanan insan, nereden gelip nereye gittiğini bilmelidir. Eski Mısır yazılarında bu - Tanrıların, yani ilk maddeni oluşturan unsurların ve gök dünyasını Yaratanların kimler olduğunu bilmesi anlamındadır.

 İlk maddenin ilkesine göre, sadece sırları bilen ona dönüşerek Allah olabilir. Çünkü Allah sırlar dünyasıdır ve bu dünyayı bilen ona dönüp ebedileşir. Mısır'ın “Ölüler kitabı” na göre, ölen insanın ruhu mahkeme salonundaki 42 hakimin karşısında Tanrıların isimlerini bilmesini ve bir günah işletmemesini kanıtlamaya çalışmalıdır (bak. http://deadbook.narod.ru/e51.htm). Bugün hiç kimse, Allah hakkındaki genel bilgiye bile sahip değildir. Bu ise o demektir ki, bugün mümin müslümanların da cennete gitme ihtimali yoktur. Hz. Muhammed ümmetinin yetmiş iki fırkasının cehenneme gitmesi de işte bununla ilgilidir.

Yetmiş iki fırkanın cehenneme gitmesi kaynaklarda Adem'in cennetten kovulması gibi kaydediliyor. Tevrat'a göre Adem, Allah'ın emrini bozarak, “iyi ve kötüyü anlama ağacı”nın meyvelerini yediği için cennetten kovulmuştur. Batın ilminde bu sembol - Allah'ın ilahi ilminin, insan mantığı ile anlaşılması ve hakikati tahrif etmesi anlamındadır. Bu, bizim bugün Kuran'a verdiğimiz zahiri mana anlamındadır ki, bu da insanların gerçek Batın ilmini unutması demektir. Demek ki, Adem'in cennetten kovulması, onun Allah hakikatlerini tahrif etmesi ve zahirî mantığı esas tutması demektir. Bunun sonucunda insan nereden gelip nereye gittiğini bilmiyor. Bilmemek ise belirsizlikdir ve hiçbir yere götürmüyor.

Hıristiyan kaynaklarına göre bu yasa bir de ahirette sona yetecek ki, İsa peygamber gelip eski sırları açacak. Onun döneminde gökte ikinci Atum Allah'ı oluşacak ve bu ruhlar dünyasının sahibi de İsa olacaktır. İslam'da imam Ali olarak bilinen bu El Allah'ında (gök Vilayetinde) ölmüş ruhlar yeniden dirilecek. Eski Mısır kaynaklarında Şu Allah'ı, yahudilerde Yeşua, müslümanlarda ise Şii adlandırılan İsa peygamber ahirette insanlarla yeni sözleşme ("Yeni Ahit") yapacak  ve insanlar onun aracılığıyla yeniden cenneti kazanacaklar. Kuran'da, değiştirilecek bu cennet ikinci cennet sayılıyor (Kur'an, 14:48, 55:46,62).

Önceki makalelerimde ben yazdım ki, cennet anlamında olan gökteki Gayb âlemi, diğer kaynaklarda Albaniya (Kafkasya Albaniyası) gibi kaydediliyor ve bu da nizarilerin Alamut kalesinin yerleştiği Alban dağının üstünde yaratılmıştır. Alban [L-BN] sembolü, sadece sessiz harflerin anlam ifade ettiği Ledün (Batın) ilminde “Nebi-Eli” [NB-L] anlamına da gelir ve bu da peygamberlerin yaşadığı cennet anlamındadır. I Şapurun (III yy) yazılarında, Yunan seçeneğinde “Albaniya” gibi belirtilen ülke - parfiya seçeneğinde Ardan [RDN], yani İordan [RDN] gibi, Kartirin (III yy) yazısında ise Aldan [LDN] olarak tarif ediliyor (Г. А. Гейбуллаев, «К этногенезу Азербайджанцев», Б. 1991, sayf.58). Aldan [LDN] simgesi ise Ledün [LDN] sembolü gibi “Din Eli” [DN-L] fikrini belirtiyor ve bu sembol en eski Mısır yazılarında “Nut Eli” [TN-L] anlamında Nut göğünde yaratılmış Eli, Vilayeti bildiriyordu.

Ermeni kaynaklarına göre, Albaniya ülkesi - eski dünyanın en şöhretli nesli olan Gelarküni soyundan kimseye miras olarak ebedi verilecek ve işte burada İsa peygamberin haç ağacı yeniden insanlara hayat verecektir. İslam'da cennet ağacı olarak bilinen bu ağaç, Ba ruhlarının kuş şeklinde yaşadığı hayat ağacıdır. Albaniya da, eski Mısır'da Benu biçimi almış Ba-Allahlarının (İslam'da Billah/Vallahi) yaşadığı El (El-Benu/Alban) demektir.

Yazdıklarımızdan böyle sonuca vara biliriz ki, yetmiş iki fırka ehlinin cehenneme gitmesinin temel nedeni, onların Kur'an'ın bâtınî değil, zahiri anlamına üstünlük vermesi ve Allah hakkında en sıradan şeyleri bilmemesidir. İnsanı - kendisine hizmet için yaratmış Allah'ı tanımamak, çocuğun babasını tanımaması gibi değerlendiriliyor ki, bu da Yaratıcı Allah'a yapılan saygısızlık, O'na şirk koşma demektir. Bunun esas sebebi ise, din adamlarının İslam'ı kendi bildiği gibi anlatmaya çalışması, yani tahrif etmesidir. İslam dini - Allah ilminin en kâmil durumda insanlığa takdim omunmuş seçeneğidir ve sufi kitaplarında bunlar açıkca  anlatılıyor. Bu kitapları anlamayan din adamları, kendi çıkarlarına göre İslam'ın batıni değil, zahiri anlamını öne çekmiş ve bununla da, bütün gerçek müminlerin cennete gitmelerine engel olmuşlardır.

Eski sırların açıklığa kavuşduğu günümüzde, din “adamları” Kur'an'ın batıni anlamlarını bilmedikleri için, bu konuda konuşmak bile istemiyor ve bile bile müminlerin cehenneme gitmelerine neden oluyorlar. Sıradan insanlar ise, Muhiddin İbn Arabi'nin yazdığı gibi mantıksız ve dini savadsızdırlar ve bu nedenle de kendi kendilerini aldatıyorlar. Eğer insan Tek Allah'ın kim olduğunu bilmiyorsa, İslam'ın zahiri anlamının kurallarını körü körüne icra ediyorsa, bu ona esas vermiyor ki, Amon Allah bu insanların ruhlarını, O'nun Özel Mülkü olan Cennetine alsın. Cennet - Amon Allahının zahmetle gökte yarattığı Mülküdür (Meleküt alemi) ve oraya sadece Amon Allah'ına itaat ve secde eden insanlar gidebilir. İnsanlar ise cahillikten kendilerine mücerret Allah yaratmış ve ona itaat ediyorlar. Bu nedenle eski kaynaklarda bugünkü ahiret dönemi cehalet ve putperestlik dönemi olarak adlandırılıyor.

Yazılanlara göre ahirette Amon Allah gökte yarattığı ruhlar dünyasını, kendi istediği bir insana verecektir ki, Şii ezoterizminde bu insan imam Ali olarak sunuluyor. Yahudi kaynaklarında Musa, Hıristiyanların ise İsa adlandırdığı bu insan öldükten sonra, onun ruhu gökteki El Allah'ına dönüşecek ve kendisinin gök Vilayeti'nde, sadece ona itaat edenlere ölümsüzlük verecektir. Bu o demektir ki, ahiretten sonra insanlar yeniden cennete gide bilecekler ve bunun tek şartı da İsa peygamberin insanlarla yeni bağlanacak Ahde (Yeni Ahit) sadık olmalarıdır.

Bütün bunlar hakkında daha geniş bilgiler ve kesin olgular, yazarı olduğum “Batıni-Kur'an” kitabında ve makalelerimde açık şekilde veilmişdir .

Makale Azerice'den Türkçe'ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir.

 

Firudin Gilar Beg