Rahman Allahın akıl almaz sırları


   

              Son araştırmalardan alınan sonuçlara göre, bütün eski edebiyatın zahiri manalarından başka bâtınî anlamları da vardır. Zahiri anlam sıradan insanlar için, bâtınî anlam ise sufiler (sofi), yani eski sırları bilen bilgeler için tasarlanmıştır. İslam'ın zahiri anlamı - müslümanların belirsiz Allah'a ve elçisine, gönderdiği kitaba ve b. inancıdırsa, batıni anlamda İslam - Aman (Amon) denilen türk haninin (pir) insanı ve gökte ruhlar dünyasını yaratması, insanlara ölümsüzlük vermesi için onlarla yapdığı sözleşmedir. Bu konuda ben "Batıni-Kur'an" kitabında ve makalelerimde olgularla geniş bilgi verdim.

Batıni anlam - sufilerin "Hu" adlandırdığı ana maddenin (prima materia) ilkeleri temelinde oluşturulmuş bilimdir ve kaynaklarda bu bilim Sufizm, Tevil, Ledün, Ezoterizm, Germetizm ve b. de adlandırılıyor. Batın ilmine göre, insanlığa hayat vermiş ana madde - öncesi ve sonu olmayan tek yaratıcı kuvvettir ve bütün varlıklar bu enerjinin tezahürleridir. Sufiler bütün mevcudata - bu enerjinin maddileşmesi gibi bakıyorlar ve ona göre de yaratılmışdan değil, yaratıcı olan bu enerjiden söz ediyorlar. Bu mantıkla tüm yazıların da batıni manası, tek olan yaratıcı Allah'ın bu dünyada yarattıklarına ithaf olunmalıdır.

Ana maddeni ilk kez türk hanı kendine tabi ederek, onunla vahdet teşkil etmiş ve onun adından yaratmaya başlamıştır. Sufizmde "Vahdeti Vücud" adlandırılan bu birleşme, eski Mısır yazılarında - pir Amanın (firavun Amon) gökte yarattığı Ra güneş diski ile vahdeti gibi, yani Ra-Aman, Ra-Amon (Amon-Ra) gibi kaydediliyor. İslam'da Ra-Aman adı Rahman gibi tanınıyor. Demek ki, sufilere göre tüm kaynaklarda yazılanlar sadece bir olaya – ana maddeni kendisine tabi edip Ra-Aman, yani Rahman Allah'a çevrilmiş pir Amanın yarattıklarına ithaf olunmalıdır.

Eflatun (Platon) de kendisinin "Politik" eserinde yazıyor ki, bütün yazılı ve sözlü edebiyat sadece bir olayla ilgilidir. Fakat zamanla bu olay hafızalardan silinmiş ve bu konuda çeşitli kaynaklar ayrı ayrı, farklı seçeneklerde yazıyorlar (1). Diğer kaynakların da araştırması o sonuca gelmeye esas veriyor ki, tüm eski edebiyatlarda sadece bir olaydan bahs ediliyor ve tarih de bu olayın çeşitli kaynaklardaki açıklamasıdır.

 İngilizce tarih anlamına gelen "history" sözü - «his story" gibi açıklanıyor ve bu da "O Erkeğin tarihi" anlamında "Allah'ın tarihi" görüşünü ifade ediyor. Dilimizdeki "tarih" [TRH] kelimesi ise, her sessiz harfın bir sembol olduğu Bâtın ilminde tarika [TRK] ve türk [TRK] kelimesi ile aynı anlama geliyor. Sufi mantığına göre bu tarih – tarika (tarikat) yolunu geçip ana madde ile vahdet teşkil eden türklerin tarihidir. Bu demektir ki, tüm eski yazılı edebiyat sadece bir halka - sufizmin tarika yolu ile gökte Allah yaratmış türk pirinin halkına aittir.

"Eski Ahit" de denir ki, ilk önce doğudan gelmiş bir halk vardı ve onlar bir dilde konuşuyorlardı. Bu halk, "başı göklere ulaşan" Babil kulesini tikdikden sonra, Allah onların dillerini değiştirerek yeryüzüne yayıyor (2). Bu o demektir ki, tüm eski yazılarda sadece Babil kulesi'nin inşasından bahs ediliyor ve dillerin değiştirilmesi de, Allah'ın bu olay hakkında gerçekleri gizli tutmak isteği ile ilgilidir.

Tarihçi İ. Dyakonov, Midiyada babillilerin "başı göklere ulaşan" kalesinin olmasından yazıyor ve bildiriyor ki, bu kale kaynaklarda "Gök ve Yerin temel Evi" olarak adlandırılıyordu (3). Eski Mısır yazılarında Abtu/Beyt denen bu ev, Sümer mitolojisinde Tanrılar vilayeti adlandırılıyor ve bildiriliyor ki, Marduk Tanrı'sı Tiamata (ana madde) galip geldikten sonra Gök okyanusunda bu vilayeti yaratmıştır (4). Demek ki, bütün eski kaynaklarda türk han'ın gökte Tanrılar vilayeti, yani cennet kurmasından bahs ediliyor.

Eski Mısır kaynaklarında kayd ediliyor ki, pir Aman (firavun Amon) gökte - bütün yerküreyi kapsayan Atum Tanrısını yaratıyor ve alimlere göre, Atum - Adem demektir (5). Ünlü sufi Muhiddin İbn Arabi de Adem'i Allah adlandırıyor (6). Eflatun da ilk yaratılmış Adem'i ve onun karakteri ile özel yaratılmış varlıkları - ölmez Tanrılar adlandırıyor ve bildiriyor ki, sıradan ölümlü insanları bu Tanrılar nesli yaratmıştır (7). Fazlullah Estarabadinin "Cavidanname"sine göre, Kabe, Darüs-Selam ve Beytul-Mukaddes - Adem'in vücudundadır. Muhammed peygamber ise, Tevrat'ta altı güne oluşturulan "Dünya" anlamındadır ve o ahirette yeniden oluşacakdır. Diğer ünlü sufi Gazali - gök insanı karakterinde olan Adem'i - Muhammed peygamber gibi sunuyor. O, Peygamberimizi Kozmik güç olarak görüyor ve yazıyor ki, evrende kural-hukukun sağlanması ondan asılıdır. Gazali'ye göre, peygamberin kutsallar nesli de bu kamil insanın toplu tipidir (8). Bu o demektir ki, bugün pir, seyyid, beg ve b. adlandırılan müslüman kutsalları Allah'ın karakteri ile özel yaratılmışlardır.

Ledün ilminde sıradan insanlar, bütün varlıklar gibi ana maddenın tezahürleri olup, yarandığı gibi ölmeye mahkûmdur. Sadece ana madde ile bağlı olan, yani Tanrıyla vahdet teşkil eden ("Vahdet el Vücud") kutsallar nesli ölümsüzdür. Bu yüzden de, eski filozoflara göre, insanlar iki türe - kâmil ve cahil insanlara bölünüyordu. Ölümsüz olan kâmil insan nesli Allah'ın karakteri ile yaratıldığı için, bütün tarih sadece Allah'a ve kutsallar nesline aittir. Sıradan insanların yaşam tarzı hayvanın yaşam tarzından farklı olmadığına göre, onlar kaynaklarda kayd edilmeye layık değillerdir. Bu o demektir ki, bütün eski kaynaklarda yazılanlar sadece bir nesle, en eski kaynaklarda Tanrılar, pirler (firavun), seyyidler, beğler ve b. adlandırılan kutsallar nesline aittir. Eflatun bu nesli - filozoflar nesli, Aristotel ise bu filozofları yahudi adlandırıyor.

Ünlü ingiliz bilim adamı Artur Kestlere göre, yahudiler şimdiki İordan topraklarından değil, arilerin vatanı olan Kafkasya'dan çıkmışlardır. Asıl yahudiler de türk hakanı ve türk begleridir (9). "Kitab-ı Dede Korkut" da bu beg-erenler - "erenler yahudisi", "Ademiler yahudisi" (evreni) adlandırılıyor ki, onlar "Dünya benim" diyerek, dünyanın sahipleri olmaları ile övünmüşler (10).

Tevrat'ta yahudiler - izmailliler (ismailliler) adlandırılıyor ve Qalaad ilinin nüfusu gibi gösteriliyor. Bu kitapta, izmailli derken madiamlılar, yani midiyalılar öngörülüyor ki, Midiya da şimdiki Azerbaycan topraklarında mevcut olmuştur. Eski Midiyada medyumların altı kavminden biri "budi" [BD] kavmi adlandırılıyor ve bu sembolden “beyt” [BT] ve "batın" [BTN] sembolleri yaranmıştır (11). Tevrat'ta Allah'ın özel mülkü hesap edilen Qalaad [QLD] eli - İslam'da Gel, Gelat [GLT] gibi kayd ediliyor ve bu el, batıniliye hayat vermiş ismaili nizarilerin elidir. Ben "Batıni-Kur'an" kitabında ve makalelerimde gösterdim ki, Nizar (ensar) [NZR/NSR] sembolü en eski Mısır kaynaklarında Nu-Oziri (Nu-Osiri) [NZR/NSR], yahudilerde - nazorey [NZR], hıristiyanlarda ise nazarlı (nasara) [NZR/NSR] gibi bilinmektedir. Kendi ilimlerine göre seçilmişler hesap edilen bu nesil, Mısır'ın Geliopol, yani Gel şehrinin kâhinlerinin neslidir ve kaynaklara göre bütün Mısır büyülerini işte onlar tertip etmişlerdir (12).

En eski Mısır metinlerine göre, Allah gökteki ruhlar dünyasını Gel kentinde yaratmıştır ve ahirette de burada yeni dünya oluşacakdır. Hadislere göre Muhammed peygamberin Mekke'deki evi de işte Aqile (Akil), yani Gele ulaşmış evdir. İsmaillilerin Gel, Gelat (Qulat) evi diğer kaynaklarda Hilat, Hüld, Kelt, Kleyto, Kolyada ve b. gibi kayd ediliyor ve dünya literatüründe bu arazi hakkında istenilir kadar bilgiler vardır. Fakat bu bilgiler sembollerle yazıldığı için, onları sufi mantığı ile "okumak" gerekdir.

Hilat, tarihçi Z. Bünyadova göre, Azerbaycan atabegler ailesinin malikanesidir ve buranın sahibi de Ermanşah Nesir ed-din Muhammed Sökmendir (13). Hıristiyan kaynaklarına göre, türk şahı Nesir ed-din Muhammed Sökmen II - Helatı (Gelad) aldıktan sonra kendini Şâh-Erman adlandırdı ki, sufizmde Erman (Er-Aman) [RMN] adı - Mısır'ın Ra-Amon [R-MN] Allahı'nın adı ile aynı anlamlıdır (14). Atabeg sembolü, "beglerin babası" demektir ve eski Mısır yazılarında bu adı - tüm Tanrıların Babası ve Ağası olan Amon (Aman) Allah'ı taşıyordu. Beg sembolü sufizmde, tarika yolunun "beqa" seviyesini bildiriyor ki, bu seviyeye ulaşmış insan Tanrıyla (ana madde) vahdet teşkil ediyor. Demek ki, Hilat - eski Mısır Tanrılarının babası kabul edilen Ra-Amon'un, yani Er-Amanın yurdudur ve kaynaklarda bu beğler soyunu "paron" (paronter), yani "pir" (firavun) adlandırıyorlar.

Burada ek olarak kayd etmek isterim ki, şimdi kendilerini ermeni adlandıran insanların, eski yazılara kesin aidiyeti yoktur. Ermeni tarihçisi olarak kabul edilen Moisey Horenatsiye göre, sıradan insanlar nefrete layık oldukları için yazılarda kayd edilmeye layık değillerdir (15). Tüm ermeni tarihi ise - yahudi adlandırılan seçkinlere, yani türk hakanı ve beglerine aittir.

Sökmen [SKMN] sembolü diğer kaynaklarda Sukman, Sakaman [SKMN], ​​Sakya-Munî [SKMN], ​​Şakya-Munî, Şukamon [ŞKMN] ve b. gibi de yazılıyor. Eski Mısır dilcilik biliminde, yani Bâtın ilminde Sökmen sembolü [SKMN] - Sahu-Amon [SH-MN] gibi anlatılıyor ki, buradaki "sahu" sembolü, öldükten sonra vücuttan çıkan insan ruhunun yeni biçim almasını bildiriyor. Mısır metinlerine göre insan öldüğünde, vücudundaki ruh “sahu”ya geçiyor ve çürümeyen bu yeni vücut göklerde kuş gibi hayat sürmeye başlıyor (16). Demek ki, Sökmen (Sahu-Amon) sembolü - "Amon Allahının ruhu" anlamına geliyor ki, bu ruh Helat, yani Gel ilinde ebedi şahlık eden Ra-Amon Allah'ına dönüşmüştür.

Sökmen, yani Aman ruhunun Ermana (Ra-Amon) dönüşmesi, eski rivayetlerde "Göğe uçmuş Allah" gibi kayd ediliyor. Bu rivayetlere göre, pir Aman tabutda öldükten sonra, onun ruhu kuş gibi göğe uçarak, önceden gökte yarattığı Ra diski ile birleşiyor ve Ra-Amon Allah'ına dönüşüyor (17). Firdovsinin "Şehname"sinde bu karakter, gökte Keyan tahtı kurmuş ve bu tahtda "güneş gibi karar tutmuş" Cemşidin şahsında verilmiştir (18). Ünlü folklor alimi C. Frezere göre ise, Silvia şahı ölümünden sonra Allah'a çevrilmiş ve Alban dağlarındaki şehir üzerinde karar tutmuşdur (19). Kuran'da bu karakter, yeri ve göğü yarattıktan sonra kendi tahtında karar tutmuş ve arşa hâkim olmuş Rahman Allah gibi kayd ediliyor (20). Bu ise o demektir ki, arşa istiva eden Rahman Allah, göğe uçmuş Mısır'ın Ra-Amon Allahının kendisidir. Muhammed peygamberin de göğe miraçını düşünürsek anlarız ki, peygamberimiz - arşa hakim olan Rahman'ın, yani Mısır'ın Ra-Amon Allahının karakteridir. Peygamberimizin kaynaklarda "iki dünyanın efendisi" adlandırılması da, onun Ra-Amon Allahının karakteri olması demektir.

Sökmen, yani Sak-Aman (şah Aman) sembolü, kaynaklardaki Sakamano (Şakyamuni) Buda Tanrısı'nın adı ile aynı anlamlıdır. Kanişka sikkelerinde Budanın şekli ile beraber "Boddo", "Sakamano Boddo" ve "Baqo Boddo" sözleri yazılıyor (21). Boddo, yani Buda sembolü tasavvuftaki "bodi" sembolü ile aynıdır ve tam kamilliğe ulaşmış, idrak edilmeyen şeyleri anlayan, ekstaz durumunda "gören" demektir. Bodi sembolü Ledün ilminde en gizemli sembollerden biridir ve ben "Batıni-Kur'an" kitabında bu konuda geniş bilgi verdim (22). "Bâtın" sembolü de "bodi" sembolünden oluşmuştur ve yazdığımız gibi, eski Midiyada medyumların altı kavminden biri "budi" aşireti olmuştur. Kaynaklarda Buda da - Amitabha adlandırılıyor ki, bu da sufizmde Amid-Bha, yani Midiya Begi anlamındadır. Yazılanlara göre, Amitabha - Buda durumuna erdikten sonra kırsal alanlarında, yani ana maddede - Sukhavati (Sahu-Beyt demektir) cennetini yaratmış ve ona kontrol etmeye başlamıştır. Buda nesli öldükten sonra bu cennette ikinci kez doğduğu için, kaynaklarda bu nesile «iki kez doğmuşlar» denir (23). "Baqo Boddo" sembolü de, sufizmin beqâ (beg) seviyesine yükselmiş ve Tanrıyla vahdet teşkil eden Buda anlamındadır. Eski Mısır'ın "Ölüler kitabı"nın 1. ve 117. bölümünde sembollerle yazılıyor ki, Allah kurban ruhlarından gökte Beyt yaratmış ve kendisi de burada peygambere, yani ölmez ruha dönüşmüştür. Demek ki, Buda - Bodi, yani ekstaz durumunda, gökte Beyt (Ev) yaratmış türk şahı Sökmenin karakteridir.

Bütün bunlar göstermektedir ki, Ermanşah Nesir ed-din Muhammed Sökmenin karakteri - Gel evinin sahibi olam Muhammed peygamberin karakteridir. Sökmenin kendini Erman, yani Ra-Amon adlandırması da, Gel ilinin - tüm dinlerinin kutsal yeri olması demektir. Çünkü Allah birdir ve bir yerden arşa yükselerek oraya sahip olmuştur.

Nesir [NSR] sembolü hıristiyanlıkda İsa peygamberin elinin adıdır ve kaynaklarda o Nasırlı [NSR], Nazarlı [NZR] adlandırılıyor. Yahudilerde Nesir [NSR] sembolü - hayatını Allah'a adamış nazoreyler [NZR] gibi bilinmektedir. İslam ezoterizminde bu özelliği nizarilerin [NZR] Şii topluluğu taşıyor ve yazılanlara göre, onları Allah kendisi yönetiyor. Kaynaklarda bu Deylem nizarilerini ayrıca bâtıniler, yani Kur'an'ın gizli anlamını bilen bilgeler de adlandırıyorlar. Ben "Bütün dinler birdir" adlı makalemde gösterdim ki, Allah'ın bâtınî sırlarını bilen Şii-nizarileri, yahudi ve hıristiyanlıkda Yeşu-nazoreyleri veya İsa-nasarlıları adlandırılıyordu. Eski Mısır kaynaklarında ise bu sembol - Şu Tanrısının Nu kentinde yaşayan Osiris/Oziri halkı (NuOziri-Nizar) anlamında Gel zümresine ait ediliyordu. Şiilik de kendi adını - eski Mısır'da "Allah ruhu" anlamında olan "Şu" sembolünden alıyor. Kuran'a göre ilk Şiiler Nuh ve yahudilerin patriği olan İbrahim peygamber olmuşlardır (24). Eski Mısır kaynaklarına göre, Gel zümresinin bu ili, Allah'ın dünyayı yaratmaya başladığı yerdir ve buradan çıkan Pta (Yafet) Tanrısı şimdi de yaşıyor. Osiris, yani Oziri/Usiri Tanrısının bedeni de burada uyuyor (25).

İlginç olgudur ki, ismaili-nizarilerde ırkın fahri sayılan Nizar da söylenene göre sağdır, fakat onu kimse göremez. O ebedi yaşıyor ve şahlık ediyor (26). Bu ise o demektir ki, ismaillilerin kutsal Nizarı [NZR] - ebediyaşar Nu-Oziri (Osiris) [NZR/NSR] Tanrısının karakteridir. Böyle anlaşılıyor ki, batınilerin Gel eli, yani Gelat/Hilat - eski Mısır Allahının uyuduğu yerdir.

Nizarilerin - Alamut (El-Muta), yani Midiya kalesinde cennet yaratmaları kaynaklardan bilinmektedir. Sasanilerin el-Medain adlandırdıkları Midiya sembolü, kaynaklardaki Medine, Medinet es-Selam sembolleri ile aynı anlamlıdır. Buradaki Selam [SLM] sembolü ise onu gösteriyor ki, kaynaklarda Salim [SLM] olarak kayd edilen Yeruşalim kenti de burayla ilgilidir. Tarihçi M. Horenatsiye göre Yeruşalim kentinin inşası bittikten sonra, o Gel adlandı (27). Yeruşalim/Yerusalim [R-ŞLM/R-SLM] sembolünün Salim [SLM] gibi yazılışı, bu sembolün İslam [SLM] sembolü ile aynı anlam vermesi demektir. Böyle anlaşılıyor ki, kaynaklarda Gök Yeruşalim'i, Darüs-selam, İslam alemi ve s. adlandırılan Ev - gökte yaratılmış cennet anlamındadır ve bu cennet nizarilerin Gel (Gilan), yani Hilat ilinde yaratılmıştır. Kuran'da, Hilat [HLT] ilinde yaratılmış bu cennet - vaat edilen Hüld [HLD] cenneti adlandırılıyor (28).

Kaynaklara göre, Yeruşalim kentini Şelomo, yani Süleyman peygamber inşa etmiştir. Batın ilminde "Şu-Alemi" anlamına gelen Şelomo [SLM] sembolü, Salim, İslam [SLM] (İsa-Alemi) sembolleri ile aynı anlamlıdır. Bu ise o demektir ki, gökteki ruhlar dünyası - eski Mısır'da "Allah ruhu" anlamına gelen Şu (İsa) Allahının ruhunda yaratılmıştır ve bu konuda ben "Batıni-Kur'an" kitabında ve makalelerimde izah verdim. Tüm bunlar ise onu gösteriyor ki, müslüman ve yahudilerin cenneti - nizarilerin Alamut kalesindeki cennettir ve bu cennetin sahibi de Mısır'ın Ra-Amon Allahıdır.

Hilat [HLT] sembolü Eflatun'un "Kritiy" eserinde Kleyto [KLT] gibi kayd ediliyor. Eflatun bildiriyor ki, Tanrılar dünyayı kendi aralarında kura ile böldüğü zaman, Atlantis adası - deniz Tanrısı Poseydona düşüyor. Bu adada Poseydon, ölümlü kadın Kleytodan olan kendi şahlar ailesini yerleştiriyor (29). Ben, "Atlantis Azerbaycan'da mevcut olmuştur" adlı makalemde olgularla gösterdim ki, tüm sembollerin anlamı, Kleytonun Azerbaycanla bağlılığına yol açıyor. Atlantis de, Hüld cenneti gibi Hilat göklerinde yaratılmış ruhlar dünyasının simgesidir. Diğer taraftan, Poseydon Tanrısının şahlar neslinin Kleyto ile ilişkilendirilmesi o demektir ki, eski dünyanın tüm asil şahları Hilat, yani Gel ilinden olmuştur. Kaynaklarda bu - şahlar, yani saklar (skif) neslinin ilahi kökten - Heraklius'un Gel ilinde yarıilan Yehidna ile "izdivacı"ndan doğulmaları ile ilişkilendiriliyor.

Nesir ed-din Muhammed Sökmenin Hilat ilinde şahi-Ermana dönüşmesi sembolünün kısa batıni manası ise şöyledir: Eski Midiyanın ilk türk begi - sufizmin tarika yoluyla ana maddeni idrak etmiş ve ekstaz durumunda, kurban ruhlarından gökte Ra güneş diski ve ruhlar dünyası yaratmıştır. Kendisi fiziksel öldükten sonra, onun ruhu göğe kalkarak, önceden gökte yarattığı Ra diski ile birleşmiş ve Ra-Amon Allah'ına, yani Rahman Allah'a dönüşerek, gökteki ruhlar dünyasında ölümsüzlük kazanmıştır.

Tarihçi M. Horenatsi "Ermenistan tarihi" kitabında Gel elini Gelarküni gibi kayd ediyor ve bildiriyor ki, burada yaşayan Sisaka nesli büyük, şöhretli nesildir ve Alban ülkesi onlardan birine miras olarak ebedi verilmiştir (30). Gelarküni adındaki "Kün" sembolü, Kuran'a göre Allah'ın Âdem'i ve İsa peygamberi yarattığı "Ol" emridir (31). Kaynaklarda ise Kün sembolü, insanların dillerini değişerek, onları yeryüzüne yayan Saturnla ilişkilendiriliyor. Sisaka, yani sak sembolü, yazdığımız gibi "sahu" anlamında - öldükten sonra vücuttan çıkan insan ruhunun yeni biçim almasını bildiriyor. Demek ki, pir Amanın ruhu işte burada ölümsüzlük kazanmış ve Ra-Amon, yani Rahman Allah'a dönüşmüştür. Ahirette Allah işte burada Adem, yani Atum Tanrısı gibi İsa peygamberi de "Ol" emriyle yaratacaktır.

Bütün bunlar hakkında daha geniş bilgi, yazarı olduğum "Batıni-Kur'an" kitabında verilmiştir. Bu kitap eski sırları anlatan tek kitaptır. Eğer Kur'an kitabı İslam dininin mabedidirse, "Batıni-Kur'an" - bu mabedin giriş kapısıdır. Sadece bu kapıdan geçtikten sonra "İslam alemi"ni ve tüm eski sırları anlamak mümkündür.ıkan insan ruhunun yeni bi

 

Makale Azerice'den Türkçe'ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir.

 

 

                              Edebiyat

             1.  Platon, «Politik», 269s

2.  Библия, Быт.11:1-9

3.  И. Дьяконов, «История Мидии», М-Л., 1956, sah. 276-278, 372

4.  Б. А. Тураев, «История древнего востока», II cild, sah. 91

5.  Д. Рол, «Генезис цивилизации. Откуда мы произошли…», Эксмо, M., 2002,sah. 441

6.  İbn Arabi, “Füsus ül Hikem”, böl.1

7.  Eflatun, “Timey”, 41B,D,S

8.  Абу Хамид Ал-Газали, «Воскрешение наук о вере», М., 1980, sah. 284,276

9.  Артур Кестлер, «Тринадцатое колено», sayt: http://www.lib.ru/INPROZ/KESTLER/hazary.txt

10. «Kitabi - Dədə Qorqud», B.,1988, sah. 49, 80, 122

11. Herodot, I/101

12. Е. А. Уоллис Бадж, «Египетская книга мёртвых», М-СПб, Ексмо, 2005, sah. 310

13. Историческая география Азербайджана. Б.1987, sah.95

14. К. Гандзакеци История Армении. М. 1976, sah. 282

15. М.Хоренаци, kit.I, böl. 5

16. У. Бадж, «Египетская религия. Египетская магия», M., 2000, sah.143

17. “Сказки и повести древнего Египта», Л.1979, sah.9

18. Firdovsi, «Şahnamə», B.1987, sah.33

19. Дж. Фрезер, «Золотая ветвь», M.1986, sah.147

20. Quran, 13:2, 20:5

21. Г. М. Бонгард-Левин, Г. Ф. Ильин, «Индия в древности», М., 1985, sah. 404

22. “Batini-Quran”, sah.140, sayt:  http://hosting.bakinter.net/torah/batini-quran.pdf

23. Г. М. Бонгард-Левин, Г. Ф. Ильин, «Индия в древности», М., 1985, sah. 357

24. Quran, 37:83

25. Е. А. Уоллис Бадж, «Египетская книга мёртвых», М-СПб, Ексмо, 2005, sah. 214

26. Л. В. Строева, «Государства исмаилитов в Иране в XI – XIII вв.», М., 1987, sah. 165, 166, 59

 27. М.Хоренаци, I/60

 28. Quran, 25:15

 29.  Платон, «Критий», sayt: http://www.dp5.ru/index.php/-2/71538-platon-kritij-s-doc.html

 30. М. Хоренаци, I/12, II/8

 31. Quran, 3:59

 

 

Firudin Gilar Beg