İslam'ın en gizemli karakterlerinden biri de imam Ali karakteridir. Muhammed peygamberin damadı sayılan imam Ali, Şah İsmail Hatainin "Divan"ında Allah gibi kaydediliyor. Buradakı teoriye göre, Hz. Muhammed sadece peygamberdirse, imam Ali - "Allah gerçeğinin göstergesidir" ("mazhar-i Hakk" dir) (O. Əfəndiyev, «Azərbaycan Səfəvilər dövləti», B., 1993, sayf.47). İmam Ali'yi Allah olarak kabul eden bâtınî Şiileri ise kaynaklarda "AliAllahiler" veya "Ehli-Hakk" da adlandırılıyorlar. Ortaya şöyle bir soru çıkıyor: "İslâm'da Allah'a ortak koşmanın büyük günah sayıldığı halde, neden Şiiler imam Ali'yi Allah adlandırıyorlar?" Bu soruya cevap bulmak için batınilerin kendi ilmine başvurmak gerekir.
Bugün artık malumdur ki, Kur'an'ın herkes için anlaşılan zahiri anlamından başka, onun batıni, yani gizli anlamı da vardır. Bu gizli manayı ise sadece sufiler, arifler soyu sayılan bâtıniler bilmişlerdir. Batın ilmi de, kaynaklarda Ledün, Tevil, Tasavvuf, Sufizm, Ezoterizm, Germetizm, Mistisizm ve b. olarak tanınan bu gizli ilmin çeşitli isimlerinden biridir. Bu bilim kaynaklarda Hurufilik de adlandırılıyor ki, burada her bir sessiz harf özel anlam ifade eden sembol olarak kabul edilmiştir. Demek ki, Bâtın ilmi, sadece sessiz harfların anlam ifade ettiği ilimdir ve burada her sessiz harfların ne anlam ifade etmesini bilmekle neden bahs edildiyini belirlemek mümkündür.
Araştırmacıların geldiği kanaate gore, eski Mısır, Finikiya, Yahudi, Aramey ve b. halkların dilleri de özel anlam ifade eden sessiz harfler üzerinde kurulmuştu. Burada da kelimenin kökü olan sessiz harfler esas fikrin taşıyıcısı olarak görülüyordu. Sesli harflar ise anlam ifade etmiyordu («Культура древнего Египта», М., 1976, sayf.301). Bu ise o demek oluyor ki, tüm eski yazılar da Batın (Ledün) iliminin ilkeleri ile yazılmıştır ve onları anlamak için bu ilmi bilmek gerekir.
Kaynaklarda Ledün ilmi de adlandırılan Batın ilminde Ali sembolü, sadece bir "L" sessiz harfından ibarettir ve bu sessiz harf eski Sümer, Akkad veb kaynaklarında Alû, İlu ve b. gibi yazılarak, il, oba, arazi ve bu arazide yaşayan halk anlamında işleniyordu. Eski Mısır yazıtlarında bu sembol - Yalu (Ya - alkış anlamındadır) alanları olarak anılırdı ve bu da ölenlerin ruhlarının yaşadığı dünya, cennet anlamına geliyordu.
Ermeni kaynaklarında Alû sembolü Alban devletinin diğer adı gibi kaydediliyor. Ermeni dilinde "L" simgesi önceleri "Q" sesi gibi kaydedildiği için Alû sembolü kaynaklarda Aqu gibi yazılıyordu (Г. А. Гейбуллаев, «К этногенезу Азербайджанцев», Б. 1991, sayf. 435). Aqu sembolü, yani "Q" sesi ise Kitabi-Dede Korkut anıtının son boyunda Oq gibi yazılarak Oğuz kelimesinin yerine kullanılıyor. Bu ise o demektir ki, İl, Ali, Alû sembolleri Oğuz İli ile bağlıdır ve bu sembolleri anlamak için Oğuz sembolünün sırlarını bilmek gerekir.
Asur kaynaklarında İl sembolü "Al" gibi yazılarak şehir ve onun topluluğu anlamında kaydediliyor. Asur şehir devleti ise - "Al libbi Ale", yani "şehir içinde şehir" gibi kaydediliyor ("История древнего Востока" М. 1988, II cild, sayf.94, 95). Bu fikir Kitabi-Dede Korkut anıtının Vatikan seçeneğinde - "Oğuz'un içinde Temam vilayeti zahir olmuştu" gibi kaydediliyor ve bu da "bir İlin içinde ikinci İl oluşmuştu" anlamındadır. Demek ki, anıtda belirtilen Taş İl - Oğuz İli (Taş Oğuz), onun içinde oluşmuş İl ise İç İldir (İç Oğuz). Burada «vilayet» kelimesinin işlenmesi ise onu gösteriyor ki, "Temam vilayeti" kavramı sufizmle bağlıdır. Sufizmde "vilaye", "vilayet" sözleri (evliya, veli sözleri ile aynıdır), sufi kutsallarının kalitesi, onların Allah'a yakınlığı anlamındadır. Bu görüşleri daha iyi anlayabilmek için Orhun-Yenisey anıtlarına başvurmak gerekir.
Türklerin Moyun Çor anıtında Türk hanı Tolis bildiriyor ki, o Tanrı'da olmuş ve orada İl yaratmıştır. Mogilyan ve Gül-Tekin metinlerinin ilk dizelerinde ise Türk hanı iddia ediyor ki, O, Tanrıtek Tanrı yaratmış ve Tanrıtek Gökte yaranmış bilici Türk hanıdır (Ə. Rəcəbov, Y. Məmmədov, “Orxon – Yenisey abidələri”, B, 1993, sayf. 134,104). Bu ise o demektir ki, "Oğuz'un içinde Temam vilayeti zahir olmuştu" ifadesi - "Oğuz İlinin göklerinde Cennet anlamında olan İl oluşmuştu" gibi anlaşılmalıdır. Buradaki Oğuz [GZ] sembolü eski kaynaklarda Kaos [KS] gibi kaydediliyor ve bu da gökleri kapsayan ana madde anlamındadır. Eğer biz eski Mısır yazılarındaki - Yalu alanlarının, ölenlerin ruhlarının yaşadığı gök cenneti anlamında olmasını dikkate alırsak, anlaşılıyor ki, Oğuz İli de gökte yaratılmış ruhlar dünyasıdır.
Gül-Tekin anıtı'nda belirtiliyor ki, Türk hakanları - İl ve Töresini, yani kanunlarını yaratarak uçup gitmişlerdir (Köl Tigin Yazıtı, Sayt: http://www.dilimiz.com/dil/kultiginyaziti.htm). Metindeki "uçmak" kelimesi onu gösteriyor ki, burada da eski Mısır yazılarında olduğu gibi, ölen insanın ruhunun kuşa dönüp cennete uçmasından bahs ediliyor. Kitabi-Dede Korkut anıtında da erenler hakkında konuşurken onlar kuş gibi tarif ediliyorler ve onların bir araya toparlanması “kondu" sözü ile ifade ediliyor («Kitabi - Dədə Qorqud», B., 1988, sayf.40,41,79,104). Kuran'da insan ruhu anlamında olan kuşun, her insanın kendi boynuna " bağlanması" kaydediliyor (Kur'an, 17:13). Bu ise o demektir ki, kaynaklardaki Oğuz İli - ruhlar için gökte yaratılmış İl anlamındadır.
Oğuz kelimesinin kısa seçeneği olan Oq sembolü - sufilerin "Hu" adlandırdıkları ana maddenin sembolüdür ve bu sembol bütün insanlığa hayat vermiş dirilik suyu, yaşam enerjisi anlamındadır. Ledün ilminde Allah kelimesi de "Alla-Hu" anlamında "Hayat enerjisinden oluşmuş İki İl", veya "İki İlin yaşam enerjisi" (İç Oğuz, Taş Oğuz) görüşünü ifade ediyor. Ermeni dilinde "L" sembolünün eskiden "Q" gibi kaydedilmesi, gökte yaratılmış bu İlin önceleri ana madde ("Q", "H" sembolleri) olması ile ilgilidir.
Ermeni kaynaklarına göre, Alunun, yani Albaniyanın Sünik topraklarında "Büyük sahra inşa edilmiştir" ve bu Sahra'yı inşa edenler kitaplarda "kutsal Atalar" olarak adlandırılıyor. Kaynaklarda açık yazılıyor ki, insanlar burada ikinci hayat kazanıyorlar ve ömürlerini bu melekler diyarında sürdürüyorlar (А.Даврижеци, «Книга историй», М.,1973, böl. 24,51). Bu ise o demektir ki, Alû sembolü – ana madde, çölde kurulmuş cennet anlamındadır ve ölen insanların ruhları da burada yaşıyorlar.
Yunan kaynaklarına göre, Kaostan (Oğuz) Ereb oluşmuştur ki, bu da "gökte yaratılmış il" görüşünü ifade ediyor. Demek ki, sufiler Arabistan derken gökte yaratılmış Oğuz İlini kastediyorlar. Oğuzla ilgili destanlarda bildiriliyor ki, Oğuz'un Gök hakimine (Tanrı'ya) tapınması sonucunda Gökten Gök bir ışın düşüyor ve bu ışının içinden kız çıkıyor. Oğuz'un birinci ve ikinci karısı ile izdivacından ise Evren oluşuyor (M. Seyidov, «Azərbaycan mifik təfəkkürünün qaynaqları», B., 1983, sayf.26). Oğuz Kağan destanında denir: "Güneş bizim bayrağımız, Gök ise çadırımız olsun". Burada gök çadırı deyince, Allahın mevcut olduğu "Vahiy çadırı" tasavvur edilmelidir. Tevrat'a göre "Vahiy çadırı"nı, Musa peygamber gök sahralarında kırk yıllık "seyahatten" sonra, gökten getirdiği İlahi nurdan yaratmıştır. Tüm bunlar ise o demektir ki, Oğuz İli gökten getirilmiş İlahi enerjiden, yani ana maddeden yaratılmış İl anlamındadır.
Kitap ve makalelerimde ben yazdım ki, ruhlar için gökte yaratılmış İl - kozmik insan Adem'in, yani Mısır'ın Atum Tanrısı'nın vücudundadır. Eski Mısır kaynaklarına göre, kendini Ptah (Türklerde Fatih sembolü) adlandıran Mısır piri Amon (firavun Eman), ana maddeden - vücudu ile tüm dünyayı kuşatmış Atum Tanrısını yaratıyor. Dokuz Tanrının kalbi ve sözleri anlamında olan Ptah - teurqiya (Tanrı yaratma) aracılığıyla Atum karakterinde zuhur ediyor (Г.Франкфорт, Г.А.Франкфорт, Дж. А.Уилсон, Т.Якобсен, «В преддверии философии», М., 1984, sayf. 67-68). Böylece, genel olarak Atum Tanrısı adlandırılan "Dokuz Tanrı" (Enneada) oluşuyor ve bu zamandan sonra tüm dünyayı bu Atum vasıtası ile pir Amon yönetiyor. Türklerde bu "Dokuz Tanrı" - "Dokuz Oğuz" olarak kalmıştır.
Ünlü sufi Muhittin İbn Arabi Adem'i Allah gibi sunuyor ve onun vücudunun her şeyi kapsadığını yazıyor. Fazlullah Astarabadinin "Cavidanname" kitabına göre ise, Beytü'l-Mukaddes, Darüs-Selam ve Kâbe - Adem'in vücudundadır. Muhammed peygamber ise, Tevrat'ta altı güne oluşturulan "Dünya", "İl" anlamındadır ve o ahirette yeniden oluşacaktır. El Gazali'ye göre ise Muhammed peygamber, Allah'ın karakteri ile yaratılmış ve kozmik güç sayılan Gök insanıdır. Evrenin kural-kanunu ve korunması ondan asılıdır. Eflatun'un, Horenatsinin eserlerinde, induizm ve b. kaynaklarda da kozmik insanın bedeni - devlet, yani kendi kanunları olan gök ülkesi olarak tarif ediliyor (Г.М.Бонгард-Левин, Г.Ф.Ильин, «Индия в древности», М., 1985, sayf. 563). Bu ise o demekdir ki, Ali, İl karakteri, eski Mısır'da Atum, sonraki kaynaklarda ise Adem denilen kozmik insanın karakteridir.
Kaynaklara göre, yahudilerin Yahve Tanrısı'nın diğer isimleri El-Şadday ve El-Amurrudur. Şadday sembolü Akkad kaynaklarında Şadu [ŞD] olarak da kaydediliyor ve bu sembol, eski Mısır'da Kaos 'un, yani ana maddenin tecessümü olan Set [ST] sembolünden oluşmuştur. Demek ki, El-Şadday sembolü de "ana maddeden yaratılmış gökteki İl" anlamındadır.
Tevrat'ta yahudilerin El Allah'ı - Selim [SLM] şahı adlandırılıyor ki, bu da İslam [SLM] şahı demektir. Sümer, Mezopotamya kaynaklarında El (İl) sembolünün "İl-Amurru" gibi yazılması, onun Ali-Emir (Ali-Emir el müminin) anlamında olması demektir. Araştırmacı David Rol "Kayıp Ahit" kitabında yazıyor ki, kaynaklarda "İl-Amurru" gibi de yazılan Eski Ahit'teki El sembolü, eski dönemde doğal olarak Harrandan olan Ay Tanrısı Sin ile aynı gösteriliyor. Ay simgesi ise bildiğimiz gibi İslam'ın simgesidir. Böyle anlaşılıyor ki, Selim, yani İslam şahı olan yahudilerin El Tanrısı - imam Alidir.
Muhittin İbn Arabî'ye göre, İslam dini de Gökte yaratılmış dünya anlamındadır ve onu kabul eden insanın ruhu o dünyada ömrünü sürdürecektir. Arabi bildiriyor ki, Allah İslâm dinini ve müslüman gibi ölmeyi İbrahim ve Yakup oğullarına vasiyet etmiştir. Burada Din sembolü “elif” ve “lam” sesleri ile, yani "El" olarak kaydediliyor ki, bu da Dinin gökteki İl anlamında olması demektir (İbn Arabî, "Füsus ül Hikem", 8).
Bugün artık bilinmektedir ki, eski kaynaklarda yahudi deyince Hazar Türk hakanı ve Türk beğleri öngörülüyor ve Kitabi-Dede Korkut da Türk beğleri - "erenler evreni", "Ademiler evreni", yani "erenler yahudisi", "Ademiler yahudisi" olarak adlandırılıyor. Ben - "Kur'an'daki İsrailoğulları - Azeri Türk beyleridir" adlı makalede ispat ettim ki, kaynaklarda İsrailoğulları simgesi altında pirler, beğler, seyyidler, şıhlar ve b. Türk kutsalları öngörülüyor. Demek ki, yahudilerin El Allah'ı - Türk Şii beglerinin Ali Allahıdır.
Yazdıklarımdan böyle anlaşılıyor ki, Bâtın ilminde Muhammed peygamber - Mısır'ın Atum Tanrısı'nın karakteridir. Atum ise her şeyi kuşatan ve insan (Kamil İnsan) biçiminde olan kozmik Varlıktır. Bu Allah'ın ruhu ise İslam'ın Rahman, eski mısırlıların Ra-Amon adlandırdığı Tek Allah'tır. Demek ki, Muhammed peygamber Rahman Allah'ın karakteridir. Eski sırları bilmeyenlerin dikkatine özel olarak onu iletmek isterim ki, Bâtın ilminde sadece bir Allah vardır ve bu Allah da Rahman Allah'tır. Tüm diğer Allah isimleri, gökteki Dünyayı yaratmak için kullanılan karakterlerin isimleridir.
İslam'a göre, imam Ali Muhammed peygamberin mirasçısıdır. Ledün ilminde Ali'nin mirasçı olarak kabul edilmesi, Muhammed peygamberin yerine, yeni ruhlar İli anlamında Ali karakterinin gelmesi demektir. Kuran'da (14:48) bu kalıtım - "Toprağın başka Toprakla değiştirilmesi" gibi kaydediliyor.
Eski Mısır kaynaklarına göre ahirette, gökte yaratılmış birinci İlin yerinde ikinci İl oluşacak ki, bundan sonra iki dünyayı da ahirette beklediğimiz Mehdi karakteri kontrol edecektir. İmam Ali'nin kaynaklarda Vilayet adlandırılması da onun gökteki İl, yani ruhlar dünyası anlamında olmasına işarettir. Bu ise o demektir ki, ahirette beklediğimiz Mehdi karakteri, Hazar Türk beylerinin El Allah'ı adlandırdığı İmam Ali'nin karakteridir.
Bunlar hakkında daha geniş bilgi, yazarı olduğum "Batıni-Kur'an" kitabında ve makalelerimde verilmiştir. Burada tüm dinlerin bir olması ve Türk begleri ile bağlılığı kesin olgularla kanıtlanmıştır.
Makale Azerice'den Türkçe'ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir.
Firudin Gilar Beg