Hadislere göre Allah, Ademden Muhammed peygambere kadar 124 bin peygamber göndermiştir. Bu peygamberlerin nesli Kuran'a göre Ademin, Nuhun, İbrahimin ve İmranın neslidir ki, Allah onları alemlere üstün yaratmıştır (1). Fakat bu peygamberler hakkında hiçbir yerde açık bilgiler verilmiyor. Biz ise genelde peygamber kelimesinin asıl mahiyetini hala bilmiyoruz. Bu yüzden de 124 bin peygamberin kimliği hakkında yeni bir fikir söylemekle beraber, "peygamber" kelimesinin batın, yani gerçek anlamını açmak kararına geldik.
Dilimizdeki "peygamber" kelimesi fars sözü olarak kabul edilmiştir ve "haber getiren" anlamındadır. Kelimenin kökü olan "peyğam" kelimesinin "haber" anlamında olması, bu kelimenin türklere ait olması demektir. Çünkü, "peyğam" sözündeki "gam" kelimesi - qam (şaman) anlamında türklere aittir. Samanlıkda "qam" sembolü - qamlama, yani kahinin ekstatik durumunu ("Om" sembolü) bildiriyor ki, bu zaman şaman ana maddeden (ilk madde) bilgi almaya başlıyor.
Peyğam kelimesinin diğer bölümü olan "pey" sembolü sufizmde, yani her sessiz harfin bir sembol olduğu Bâtın ilminde "P" samitinin kutsallara ait edilmesini bildiriyor. Bu simge Gültekin türk yazıtında Apa, Apıt gibi yazılıyor. Eski Mısır metinlerinde Apıt sembolü - Pta (Apet/Yafet) Allahının türevleri anlamında "Pe ruhları" olarak yazılıyor ve ilk hükümdarlarla ilişkilendiriliyor.
Kaynaklara göre, Mısır'ın ilk firavunu Amon ilk maddenin sırlarını idrak ederek ondan, yerküreyi kapsayan Atum Allahını yaratıyor. Bu yaratılış sırasında firavun Amon kendini ilk maddenin Pta Allah'ı isimlendirerek, söz, fikir, kurban ve büyü ayinleri aracılığıyla Atumu, yani Adem'i oluşturuyor. Daha sonra Amon, insan biçiminde olan bu kozmik Adem'in yerde benzerlerini yaratıyor. Devid Rol bu benzerleri "ilk dönemin büyük ruhları", "inşaatçı Allahlar", "bilgeler kardeşliği", "Yaratıcı'nın çocukları" ve b. gibi adlandırıyor (2). Eflatun bu ilk yaratılmış varlıklara "Allahlar Allahları" diyor (3). Tarihçi M. Horenatsi ise bu Allahlar soyunu Babil kulesini inşa eden dev yaratıklar gibi sunuyor (4).
Tevrat'a göre, doğu'dan gelen bu varlıklar "başı göklere ulaşan" Babil kulesi inşa ediyorlar ve Allah onların ilimlerinin çokluğunu görüp, dillerini değiştiriyor ve dünyaya yayıyor. Kur'an bu konuda şöyle yazıyor: " İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve haberciler olarak gönderdi ve aralarında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlara hak yolu gösteren kitap gönderdi. Ancak Kitap verilenler, kendilerine deliller geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden onda ayrılığa düştüler” (5). Demek, "Pey" sembolü - ilk maddeden, yani dirilik suyundan yaratılmış 120 bin Mısır Allahlarına ("Pe ruhları") aittir ki, bunların da babası ve yaratıcısı Ra-Amon Allah'ı sayılıyor. İslam'da bu varlıklar mülteciler (mekkeliler), diğer kaynaklarda ise Yecüc-Mecüc (Gog-Magog), kimmir (qamer), arimasp ve b. isimlerle adlandırılıyorlar. Böyle anlaşılıyor ki, "peyğam" sembolü, ilk maddeden bilgi alma yeteneğine sahip 120 binlik olağanüstü güçlü varlıklara ait edilmelidir.
Peygamber sözündeki "ber" sembolü ise "ibri", "evre", yani "ibrani" anlamında yahudi, seçilmiş demektir. Kitab-i Dede Korkutta bu sembol "evren" olarak yazılıyor ve "Ademiler evreni", "erenlerin evreni" anlamında "Adem'in seçilmişi", "erenlerin seçilmişi" anlamına geliyor (6).
Bugün artık bilinmektedir ki, "yahudi" sembolü kaynaklarda Hazar türk hakanına ve beğlere (bey) ait olunuyor. Kitab-i Dede Korkutta bu beg-erenler "dünya benim" diyerek, dünyanın sahipleri olması ile övünmüşler. Bu ise o demektir ki, peygamber sembolü türk beylerine de ait edilmelidir.
Sufizmde ilk maddeden bilgi alma yoluna - tarika yolu denir ve sufinin Allah'a, yani "Hu" adlandırdığı ilk maddeye kavuşması için geçtiği silsileni bildiriyor. Türk (Türük) sembolü de bu anlamda "tarika yolunu giden" görüşünü ifade ediyor. Silsilenin "bekâ", yani beglik makamında türük Allah'a kavuşur ve artık onunla Allah arasında hiçbir engel olmuyor. O, kaynaklarda dirilik suyu, ilahi ateş ve b. adlandırılan ilk maddeni yönetmek, onu istediği varlığa vermek, varlıklardan onun iç yapısı hakkında bilgi almak, istediği şeyi yaratmak için gereken yöntemi tam anlayabilme ve b. ilahi kudrete sahip oluyor. Belirttiğimiz gibi, eski Mısır kaynaklarına göre bu seviyeye sadece bir kişi - Mısır'ın ilk firavunu olan Amon (Eman) ulaşmıştır. O, ilk maddeden Ra güneş diskini yaratmış ve Kendisi fiziksel ölümünden sonra, onun Ba adlandırdığı ruhu göğe kalkarak Ra diski ile birleşmiş ve Ra-Amon Allah'ına - Rabbe (“bar” sembolü) dönüşmüştür. Daha sonra firavun Amon kurban ruhlarından gökte ruhlar dünyası yaratmıştır. Kitab-ı Dede Korkutda bu yaratılış "Qom qomlamam qoma yurdum" olarak adlandırılıyor ki, bu da qamlama aracılığıyla gökteki Qam ülkesinin oluşturulması demektir (7). Eski Mısır kaynaklarında Qam ülkesi "Kem" olarak yazılıyor ve Mısır'ın diğer adı olarak kabul edilmiştir. Bu ise o demektir ki, eski Mısır Allahları türk beg erenlerdir ve Orhun-Yenisey yazılarında da türk hanının gökte Allah yaratması açık yazılıyor.
Kuran'da Ra-Amon (Ra-Eman) sembolü Rahman gibi yazılıyor ve Allah anlamına geliyor. İslam'da Amon Allahının Ba ruhu - Vallahi gibi bilinmektedir. “Piramit metinleri” nde Ba ruhu - Allahların ve firavunların sahip olduğu güç, kudret tecessümüdür ve kuş gibi tasvir ediliyor. Kuran'da da insanın ruhu anlamında olan kuşun, her insanın kendi boynunda "bağlanması" yazılıyor (8). Elleri ve başı insanınki gibi tarif edilen bu kuş, bedenin ölümünden sonra göğe kalkarak Benu şeklini alıyor. Rivayetlerde Simurg (Zümrüt), Humay, Feniks, Qaruda ve b. adlarla adlandırılan bu kuş inançlara göre, herkese yardım eder, mucizeler gösterir ve uzak mesafeleri ani zamanda kat ede biliyor.
Sufizmde Benu [BN] sembolü, peygamber anlamında olan Nebi [NB] simgesi ile aynı anlamlıdır. Bu ise o demektir ki, haberci anlamında olan Nebi deyince, gökte Ra diski ile birleşen ve ölümsüzlük kazanan firavunun Ba ruhu düşünülmelidir. Tüm bunlar ise şunu gösteriyor ki, "peygamber" sembolü altında sıradan ölümlü insan değil, "göklerde ölümsüzlük kazanmış kutsal ruh" anlaşılmalıdır.
Eflatun'a göre de, peygamberlik eden, yani gökte olarak fikren bilgi gönderenler peygamber adlandırılmalıdır. Bu bilgileri kabul edenler ise müjdeçi, uyarıcılar kavmidir. Eflatun “Timey” eserinde bildiriyor ki, ilk yaratılmış Allahlar nesli, Ra-Amon Allahının emrine uygun olarak, sembolleri anlayanlar, onları çöze bilenler kavmi yaratmış ve onlarda "geleceği görme"yi tesis etmişlerdir: "Bundan da şöyle bir gelenek oluştu ki, Allah'la ilgili “geleceği görme”lere, sadece bu iş için ayrılmış “bakıcılar” nesli,"anlayan kavim” hüküm verebilir. Doğrudur, bazen onların kendilerini de peygamber adlandırıyorlar, bu ise sadece bilmezlikten ileri gelmektedir. Çünkü onlar sadece gizemli görmeleri ve [sembolü] dili yorumlarlar ve bu yüzden de hakikat adına onları peygamber değil, geleceği görenlerin tefsir vereni, yorumcu adlandırmak gerekir” (9). Eflatun'un yazdıklarından böyle anlaşılıyor ki, Allah'la ilgili bilgileri, sadece bu iş için özel olarak yaratılmış kavim verebilir. Çünkü Allah onlarda geleceği görmeyi ve Allah'la ilişkiyi tesis etmiştir. Peygamber derken de bu soydan olan yorumcular anlaşılmalıdır. Kuran'da da özel olarak belirtiliyor ki, - "Biz o gönderilen peygamberleri müjdeci ve haberçiler olarak gönderiyoruz" (10).
Kuran'a göre, vahiy sırasında peygamberin kalbine Ruhul-Emin iniyor ve bundan sonra o peygamber gibi faaliyet göstermeye başlıyor: “Muhakkak ki O âlemlerin Rabbinin indirmesidir. Onu Rûhul-Emin, uyaran nebîlerden olman için, senin kalbine açık ve apaçık bir Arapça ile indirmiştir. O, daha evvelkilerin kitaplarında da vardır” (11). Ruhul-Emin sembolü, adından anlaşıldığı gibi, Emin, yani Amon (Eman) Allah'ın ruhudur ve onun inmesi de, Emanın gönderdiği bilgi anlamındadır. Muhammed peygamberin de kaynaklarda Emin adlandırılması, onun “Amon Allahının ruhu” anlamında olması demektir.
El Farabi, "Hayırseverlik şehrin nüfusunun bakışları hakkında traktat”ında, vahiyleri kabul etmeni, ilk madde anlamında olan "faal akıl"ın, Allah aracılığıyla sembolleri anlayan kavmin aklına "akıp dökülmesi" olarak gösteriyor. Farabiye göre, bu insanların ruhları “faal akıl”a, yani ilk maddeye birleşmiştir ve kâmildir (12). İslam'da bu ilâhî mahiyetin, sembolleri anlayanların yüreğine "akıp dökülmesi" - Fayd [FD] simgesi ile belirtiliyor ki, bu da Pta [PT] sembolü anlamında - ilahi kaynaktan, yani ilk maddeden, tasavvur olunan varlığa dökülmesi manasındadır. İslam'ın "Sudur” sembolü de bu dökülme anlamında - mutlak ilahinin, yani ilk maddenin akarak, ruhlar dünyasını yaratması fikrini belirtiyor.
Eski Mısır kaynaklarında sembolleri anlayanlar kavmi – “Qor yoluyla gidenler” adlandırılıyor. Ben - "Mısır Allahlarının yaratılış süreci ve onların türevleri" adlı makalemde gösterdim ki, Ra-Amon Allahının yaratılış sürecini tekrar eden “Qor yoluyla gidenler”, kaynaklarda ölümsüz kabul edilen pirler neslidir. Sümer-Akkad kaynaklarında "içte iki insan, içte bir Allah" adlandırılan bu insanlar, diğer kaynaklarda ölümsüzlük kazanmış Hızır soyu olup, Hazar-Yafet anlamında Hazarapati adlandırılıyorlar. İslam'da “Qor yoluyla gidenler”i - Kuran (Qaraa) ehli gibi biliyoruz ki, İslam kanunlarına amel eden bu insanların vücudu fiziksel ölünce, ruhları Adem gibi cennette ölümsüzlük kazanıyor.
Bütün bunlar göstermektedir ki, İslâm'ın kabul ettiği 124 bin peygamber - ilk dönemlerde yaratılmış 120 bin Allah türevleri ve sonradan doğmuş 4 bin “Qor yoluyla gidenler”dir. Peygamber deyince de, ilk madde ile vahdet teşkil eden Apa (Pe) ruhlarından bilgi alan seçilmişler nesli, yani “Qor yoluyla gidenler” anlaşılmalıdır.
Son dönem alimlerinin geldiği sonuçlara göre, "Qor yoluyla gidenler" - Mezopotamyanın büyük kahramanlarıdır (13). Psevdo-Lukian ("Ebediyaşarlar") bu kahramanları - "kendilerini Allah'a adamış peygamberler grubu" olarak Midiya mediumlarına ait ediyor. Midiya deyince şimdiki Azerbaycan arazisi öngörülüyor ki, Şihabeddin Yahya Sühraverdiye göre burada yaşayan batıni türklerini Allah kendisi yönetiyor. Kaynaklarda nizariler gibi de isimlendirilen bu aşırı şiiler kavmi - Kuran'ın gizli anlamlarını bildikleri için bâtıniler adlandırılmışlar. Onların ışık (nur) hakkında yüksek talimi Eflatun ve ondan önceki bilgelerin öğretisine uygundur. Demek ki peygamberler soyu derken Midiya ülkesinde yaşayan nizari türkleri öngörülmelidir ki, İslam'da bu “Qor yoluyla gidenler” - ensariler gibi bilinmektedir. Bu ismaili-bâtıniler kaynaklarda melahiler, mülhidler, yani melekler soyu adlandırılıyor ki, Kuran'a göre elçiler melekler soyundan gönderiliyor (14).
Ünlü sufi İbn Arabî'ye göre, peygamberler özel kutsallardır ki, yüksek ebedi seviyeleri vardır ve ateşte, yani cennette elçi ve peygamberlerle ebedi oluyorlar. Arabî bu kutsalları, Muhammed peygamberin halkı gibi gösteriyor ve onların tüm halklardan üstün olmasını vurguluyor. Kitabının girişinde Arabî, Muhammed peygamberi ve onun soyunu, "ilahi güçleri uyandıran” adlandırıyor ve açıklıyor ki, "O toplum başkanı, insan neslinin efendisi, şefaat kapısını açandır. Muhammed, kendi özel makamında hükümranlık kazanmıştır" (15). El Gazali irsini inceleyen R. Nicolson bu düzey insanlar hakkında şöyle yazıyor: "Veli, yani kutsal - Kamil İnsanın (Adem'in) kitle tipidir ve bilmek gerekir ki, Muhammed peygamberin kutsal kültü, peygamberler kültü gibi "birden görme", "görülmeyen ve algılanamayan şeyleri görme", “her şeyin aydınlaşması”ndan başka bir şey değildir” (16). Demek ki, peygamberler soyu ekstatik durumda, yani qamlama vasıtasıyla Allah'tan ve ya ilk maddeden bilgi alan kutsallardır.
Gazali'ye göre, Muhammed peygamber kozmik insandır ve evrenin istikrarı ve kural-kanunu ondan asılıdır. Arabî, Muhammed peygamberin bilgisini de, eskiliğini de Allah'la aynılaşdırıyor ve bildiriyor ki, "dünyanın yaratılması onunla başlamış ve onunla da bitmitiştir: Adem - kil ve toprak olunca o artık peygamberdi, sonra ise elementar yapısına göre, peygamberlerin mührü oldu" (17) . Hz. Muhammed'in, Adem yaratılmadan peygamber olması eski Mısır yazılarında da dikkate iletiliyor. “Ölüler kitabı”nda (1,117 böl.) yazılıyor ki, Amon Allah'ı Abidosda kurban getirerek tahtı için su yaratıyor. Kurbanlarının ruhlarını Beytte yerleştiren Allah, gökteki Qeb (Gayb) dünyası yaratılarken artık Abidosda peygamberi idi. Bu ise o demektir ki, Hz. Muhammed Emin - Mısır'ın Ra-Amon (Eman/Emin) Allahının karakteridir.
Hadislerin birinde Muhammed peygamber diyor: "Şeriat - benim sözlerim, tarikat - benim amelim, hakikat ise benim dahili durumumdur." Peygamber'in dahili durumunun hakikat olması, onun bedeninin - bütün yerküreyi kapsayan ilk maddeden ibaret olması demektir. Batınilikde "Muhammed" sembolü – “Midiya maqı” (mediumu) ve "Qam Adem" gibi de okunuyor ki, bu da peygamberin Midiyada yaratılmış Atum Allahının (Adem) karakterinde olması demektir.
Hz. Muhammed'in Allah'ın Resulü olması da onun kozmik insan karakterinde olması anlamındadır. Sufizmde "Resul" [RS-L] sembolü "İsrail" [SR-L] sembolü ile aynı anlamlıdır. Tevrat'a göre Yakup [QB] peygamber Allahla (ilk madde) güreşiyor ve Allah onun ismini değiştirip İsrail koyuyor. Batın ilminde bu sembol - gökleri kapsayan ilk maddede Qeb (İslam'da Gayb, Kâbe) gök dünyasının yaratılması anlamındadır ki, İsrail sembolü de Usiri-El, yani Mısır'ın Osiris Allahının eli demektir. Hz. Muhammed'in Allah Resulü olması, Onun, Osiris Allah'ı karakterinde ilk maddede yaratılmış kozmik insan, yani Adem (Atum) biçiminde olması demektir. Fazlullah Estarabadinin "Cavidanname" kitabına gore - Kabe, Darüs-Selam ve Beytü'l-Mukaddes - Adem'in vücudundadır. Muhammed peygamber ise, Tevrat'ta altı güne oluşturulan "Dünya" anlamındadır ki, bu da Adem'in, yani Atum Allahının vücudunda tezahür etmiştir.
Hadislerin birinde peygamberimiz diyor: "İsrail'i peygamberler idare etmişlerdir. Onlardan biri öldüyünde, onun yerine diğeri geçerdi. Fakat benden sonra peygamber olmayacak, sadece halifeler olacaktır ve çok olacaklar. "Peygamber'e sordular: "Sen bize ne yapmayı tavsiye ediyorsun?”. O, şöyle dedi: "Siz onlara içtiğiniz anda sadık olun. Onlara ait olanı onlara verin. Allah onlardan, sizi nasıl yönettiğini soracak” (18). Bu hadisten böyle belli oluyor ki, Muhammed peygamber İsrail'in, yani gökteki Usiri ilinin son peygamberidir.
Kuran'da da açık yazılıyor ki, bu kitap, Allah'ın alemlere üstün kıldığı İsrailoğullarına gönderilmiştir. Allah onlara bilgelik, peygamberlik ve bereket vermiştir. Onlar ilim ve bilgilerine göre seçilmişlerdir ve mirasçılar olarak yüceldilmişler (19). Ben - "Kur'an'daki İsrailoğulları - Azeri türk beyleridir" adlı makalemde gösterdim ki, İsrailoğulları simgesi altında pirler, beğler, seyyidler, şıhlar ve b. Azeri türk kutsalları öngörülüyor. Hurufi deyimlerinin birinde de denir: "Zatımı Tebriz'de keşfettim. Vahdetin Güneş'i ilk kes Azerbaycan'da göründü. Çünkü Tanrı bu ülkeyi kutlamışdır. Peygamberlerin ve ermişlerin parlayan elmasıdır "(20). Bu ise o demektir ki, güneş Allah'ı hesap edilen Ra-Amon Allah'ı Azerbaycan üzerinden arşa yükselmiştir ve peygamberlerin vatanı de burasıdır.
Sufizmde İsrail (İsrail) sembolünün Azrail sembolü ile aynılığı onu demeye esas veriyor ki, bu 124 bin peygamber, aynı zamanda Allah'ın emri ile insanların canlarını alan ölüm melekleridir. Eski kaynaklara göre, bu ölmez peygamberler ordusu ahirette yere inerek, burada insanları yargılayacak ve ahiret mahkemesi kuracaklar.
Peygamber kelimesi Yunan ve Latin dilinde "profetes", "profeta" gibi sesleniyor ki, bu da "Pir Yafet" anlamında eski Mısır'daki "firavun Pta" görüşünü ifade ediyor. Rusça peygamber sözü "prorok" olarak yazılıyor ve bu sembol sufizmde "Pir-Kor", yani "firavun Qor" anlamına geliyor.
Eski Mısır'ın "Behdetten olan Qor (Horus) ve kanatlı disk hakkındaki rivayet"inde bildiriliyor ki, düşmanlarına qalip geldikten sonra, kanatlı disk biçiminde olan Qor Allah'ı - "Büyük Allah", "Kim ki, belde (sırtda) durmuşdur" ve “Bu Allah'ın peygamberi” anılmaya başladı ( 21). Böyle anlaşılıyor ki, "peygamber" sembolü eski Mısır'da "Büyük Allah'ın ruhu" anlamında kullanılmıştır. Buradaki "belde durmuş" deyince ise, Muhammed peygamberin bindiği insanbaşlı Burak atı öngörülüyor.
"Belde durmuş" sembolü Kuran'da da belirtilmişdir (22). İbn Arabî bu sembolü İliya peygamberle ilişkilendirerek, bu simge altında - ilahi ateşten, yani ilk maddeden yaratılmış ilahi ata binmiş ruhu öngörüyor ve onu "Allah'la vahdetde olan" gibi gösteriyor (23). Arabî bu sembolü Livan/Lubana, yani Alban sembolü ile de ilişkilendiriyor ki, Alban [L-BN] sembolü Bâtın ilminde Nebi-Eli [NB-L] gibi de okunuyor.
Kaynaklara göre, Silvia şahların kurucusu öldükten sonra Allah'a çevrilmiş ve Alban dağlarındaki şehrin üstünde karar tutmuştur. Firdevsi "Şehname"sinde, uzayda güneştek karar tutan bu Allah'ı Cemşid adlandırıyor. Eski Mısır rivayetlerinde ise bu karakter - Ra diski ile birleşip Ra-Amon (Ra-Eman) Allah'ına dönüşmüş firavun Amon'un karakteridir. Kuran'a göre de, gökte, kendi tahtında karar tutan ve arşa yükselerek, ona hakim olan Allah - Rahman Allah'tır (Kur'an 2:29, 13:2, 20:5). Tüm bunlar ise o demektir ki, eski kaynaklarda Mısır Allahları adlandırılan peygamberlerin vatanı - güneşin doğduğu doğu ülkesi olan Kafkasya Albanyasıdır.
Uzayın "at" sembolünde canlı varlığa dönüşmesi zamanı geçirilen özel ritüel - eski Hint kaynaklarında “Aşvamedha” ritualı adlanıyor ve ben "Batıni-Kur'an" kitabında bu ritualın bilimsel izahını verdim (24).
Böyle anlaşılıyor ki, Muhammed peygamberin Burak adlı insanbaşlı ata binmesi süreci olağan süreç değil, çok karmaşık, laik bir süreçtir ki, bundan sonra evren - Muhammed'e “evren atı” şahsında tabi oluyor. Belli ki, burada da insan ruhunun "ata binme"sinden bahs ediliyor. Bu ise o demektir ki, peygamberler neslinin temsilcisi gerçekten ölmüyor. Onlar bu dünyadan göçdüyünde, ruhları Gayb âlemine kalkarak, orada, onunla bir arada oluşmuş diskle birleşiyor ve ölümsüzlük kazanıyorlar. İşte bu evren atına binmenin hesabına rahmete gitmiş kutsalın ruhu da, yerdeki insanlara yardım gösterebiliyor.
Yazdıklarımızdan çıkan sonuç şudur ki, İslâm'ın kabul ettiği 124 bin peygamber, sıradan insanlardan farklı olarak, insaniyeti ve dünyayı daha mükemmel, anlamlı etmek için özel olarak yaratılmış kutsallar neslidir. Tüm dinlerin kutsal saydığı bu peygamberlerin ilimleri de birdir. Dinlerin bâtınî, yani gizli anlamları, bu kutsalların birim ilmine götürüyor ve sadece bu birim ilmini anlayınca, kutsal kitaplar anlam ifade etmeye başlıyor. Bu sırları bilmeyen insan, Kur'an, Tevrat, İncil ve b. kutsal kitaplarda neden bahs edildiyini bile anlayamaz.
Makale Azerice'den Türkçe'ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir.
Edebiyat
1. Quran, 3:33
2. Дэвид Рол, «Утраченный завет» , http://top-lib.ru/583242-devid-rol-utrachennyy-zavet.html
3. Платон, «Тимей», 41Б,Д,С
4. М. Хоренаци, I kitab, böl.19
5. Quran, 2:213
6. «Kitabi - Dədə Qorqud», B., 1988, sayf. 49, 80
7. «Kitabi - Dədə Qorqud», B., 1988, sayf. 44
8. Quran, 17:13
9. Платон, «Тимей», 71Е,72Б
10. Quran, 18:56, 6:48
11. Quran, 26:192-196
12. Аль-Фараби, «Существо вопросов», böl.26,28, sayt: http://enoth.narod.ru/Philosophy/ph02_farabi.txt
13. Дэвид Рол, «Утраченный завет» , http://top-lib.ru/583242-devid-rol-utrachennyy-zavet.html
14. Quran, 22:75, 33:43, 6:7-9, 25:7
15. Ибн Араби. “Геммы мудрости”, böl.14,16,2, sayt: http://www.iph.ras.ru/~orient/win/publictn/bezels/ogl.htm
16. Абу Хамид Аль-Газали, «Воскрешение наук о вере», М, 1980; sayf.276, 284
17. Ибн Араби. “Геммы мудрости”, böl. 27, sayt: http://www.iph.ras.ru/~orient/win/publictn/bezels/ogl.htm
18. Джон Бертон, «Мусульманское предание: введение в хадисоведение», М-СПб., 2006, böl.83
19. Quran, 27:76,77, 45:16, 2:47,122,40, 44:32, 45:16, 6:165
20. Şakir Keçeli, «Alevilik. Bozkırda yanan ateş», Ankara, Emel Matbaaçılıq Ltd, sayf.147
21. Е. А. Уоллис Бадж, «Египетская книга мёртвых», М-СПб., Ексмо, 2005, sayf.95
22. Quran, 8:60, 100:1-6, 36:42, 43: 12
23. Ибн Араби. “Геммы мудрости”, böl.22, sayt: http://www.iph.ras.ru/~orient/win/publictn/bezels/ogl.htm
24. Firudin Gilar Bəg, “Batini-Quran”, B.,2008, sayf.72.
Firudin Gilar Bəg
firudin@gilarbeg.com