Peygamberi sıradan insanlardan ayıran temel hususlardan biri, onun vahyi, yani Allah'ın gönderdiği bilgileri kabul etmesi yeteneğidir. Peki vahiy nedir? Peygamberler vahyi nasıl kabul ediyorlar? Bu sorulara cevap bulmak için bazı olguları dikkatle incelemek gerekir.
Ünlü hadis alimi Buhari hadislerin birinde yazıyor ki, Yala bin Umayyanın sözlerine göre, bir kez o Umardan rica etmiştir ki, peygambere vahiy geldiğinde ona göstersin. Bir süre sonra Peygamber ashabıyla Ciranda olunca bir kişi ondan soruyor: "Ümrünü gerçekleştirmek için ihram giyip parfüm kullanmış kişi hakkında ne diyebilirsin". Bir süre peygamber konuşmadı ve ona vahiy gelmeye başlandı. Umar ise Yalaya işaret verdi ve o yaklaşıp gördü ki, peygamber perde ile kaplandı. Yala içine bakınca gördü ki, peygamberin sıfatı kızardı ve sesi değişti. Vahiy bittikten sonra ise “ümrü hakkında soru veren kimdir?” diye sordu. O dedi: "Parfümü vücudundan üç kez yıka, bu cübbeyi çıkar ve hac vakti ettiğini ümrü zamanı da et" (Ал-Бухари, «Ал-Джами ас-сахих», 1536). Demek ki, vahyin kabulü sırasında peygamberin hali ve sesi değişiyor ve sıfatı kızarıyor. Kuran'da halin değişmesi hakkında Allah der: "Siz mutlaka halden hale geçeceksiniz" (Kur'an, 84:19). Buhari bu ayet hakkında şöyle yazıyor: "... mutlaka halden hale geçeceksiniz", İbn Abbas, Allah her ikisinden razı olsun, demiştir: "Burada, bir durumdan diğer duruma geçme sözkonusudur ki, bunu sizin peygamberiniz demiştir, Allah ondan razı olsun" (Ал-Бухари, «Ал-Джами ас-сахих», 4940). Böyle anlaşılıyor ki, vahiy - insanın ekstatik durumudur ki, bu da sufinin tarika yoluna ve şamanların kamlama durumuna uygun geliyor.
Batın ilminde, tarika yolunu giden türükün (türk) Hakk'a ulaşması ve ona kavuşması durumuna - Hac denir. Hac için "ihram giyen" sufi, kamlama seviyesine (ihram hali, ihram durumu) ulaşarak Allah'tan "alqama", yani "ilham" almaya başlıyor. Kuran'da ilham sembolü Allah'ın ruha verdiği özgürlük ve Allah'tan korkmakla ilişkilendiriliyor ki, Taberi bunu Allah'ın ruha aşıladığı ve ruhta yarattığı vahiy gibi kaydeder (Kur'an, 91:8). Allah'ın verdiği vergi anlamında olan ilham kelimesini Zemahşerî vahiy gibi anlatıyor. El-Bağdadi bunu mantıksal bilgiden ilave, İlahi bilginin ilkelerini anlamak gibi de gösteriyor. Ona göre bu içgüdüsel bilgi sayılıyor. Sufi kavramına göre, ilham - ışıktır ki, Allah müminlerin kalplerine gönderiyor (Tirmizi) ve sadece ilhâmın yardımı ile insan Kur'an'ın batıni anlamını idrak edebilir («Ислам», Энциклопедический словарь, М., 1991, sayf.96,97). Demek ki, Kur'an'ın batıni anlamı da vahiyle ilgilidir.
Elqama (ilham) sembolü "kam", yani şamanlıqla ilgilidir ve sufi - kamlama, şamanlık aracı ile ekstatik duruma giriyor. Demek, "ihram durumu" (ihram hali) sufinin ekstatik durumudur. Gök dünyasını seyahat eden sufinin, ihram durumuna girdiği yere “mikat” (Maq-Ata) denir ki, bu da "medium baba", yani Midiya mediumunun durumu demektir. İhram giyme, yani beyaz parçaya bürünme sembolü, sufinin ruhlar dünyasındaki nura bürünmesi anlamındadır. Eski Mısır'ın o dünya ile ilgili metinlerinin birinde bu konuda deniyor: "onlar orada beyaz parçaya bürünmüşler, beyaz sandal geymişler ve Dünya alanlarının çevresinde bulunan büyük gölün yanına gidiyorlar ki, orada büyük Tanrılar oturuyorlar ve Tanrılar ona hayat (ağacından) yemeğinden gıda veriyorlar, hangisinden ki, kendileri beslenirler ve ölenler de bunlardan yiyebilirler" (У.Бадж. “Египетская религия. Египетская магия” М.2000. sayf.147). Demek, sufi, kamlama durumunda ruhlar dünyasına, yani Yukarı Mısır'a giriyor ve orayı ziyaret ediyor. Mısır ülkesinin adının kaynaklarda aynı zamanda Kem, yani Kam ülkesi adlandırılması da onun, kam-şamanların gökteki dünyası olması demektir. Kitabi - Dede Korkutta Amit, yani Midiya soyunun aslanı olan Kazan Han kendi elini "Kom komlamam koma yurdum" adlandırıyor (“Kitabi - Dədə Qorqud”, B., 1988, sayf.44). Demek ki, Kazan Han da kendi yurdunu - kamlama ile, yani kamlık durumunda yaratmıştır. Böyle anlaşılıyor ki, kaynaklarda Yukarı Mısır gibi belirtilen Kem ülkesi öyle Kazan Han'ın kamlama aracı ile yarattığı Kam ruhlar dünyasıdır. Kitabi - Dede Korkutta, Oğuz'un içinde oluşturulmuş bu ruhlar dünyası - İç Oğuz gibi de kaydediliyor.
El Farabi, "Hayırseverlik şehrin nüfusunun bakışları hakkında risale"sında, vahiyleri kabul etmeni, ana madde anlamında olan "faal akıl"ın, Allah aracılığıyla sembol okuyanlar neslinin (peygamberler) aklına "akıp dökülmesi" gibi gösteriyor. Farabiye göre, bu insanların ruhları "faal akıl"a, yani ana maddeye birleşmiştir ve kâmildir (Аль-Фараби, «Существо вопросов», böl.26,28, sayt: http://enoth.narod.ru/Philosophy/ph02_farabi.txt). İslam'da bu İlâhî mahiyetin, sembol okuyanların yüreğine "akıp dökülmesi" - "Fayd" sembolü ile işaretlenmiştir. Fayd sembolü Mısır'ın Pta (eski Mısır'da Pta - sufi pirinin söz ve fikri anlamındadır) sembolüne uygundur ki, bu da söz ve fikir ile İlahi kaynaktan, yani ana maddeden, tasavvur olunan varlığa (burada sufinin kalbine) dökülmesi anlamındadır. Demek, sufi pirleri olan peygamberler soyu, Allahın aracı ile ana maddeden istediği bilgileri alabiliyorlar.
Kuran'a göre, vahiy sırasında peygamberin kalbine Ruhul-Emin iniyor ve işte bundan sonra o vahiyleri kabul etmeye başlıyor: "Ve gerçekten bu âlemlerin Rabbinin gönderdiğidir. Onunla senin kalbine, açık Arapça Ruhul-Amin indi ki, sen haber edenlerden olasın. O gerçekten ilkinlerin kitabındadır!" (Kur'an, 26:192-196). Ruhul-Amin sembolü, adından da anlaşıldığı gibi, Amin'in, yani Mısır'ın ilk firavunu (pir) olan Amon'un (Aman) ruhudur ve onun inmesi de, Amanın gönderdiği bilgileri peygamberin kabul etmesi demektir. Firavun Amon ise, sufi silsilesinin en yüksek seviyesi olan bekâ (beglik) seviyesine ulaşmış, bu seviyede gökte Ra güneş diski yaratmış firavun'dur. Amon'un fiziksel ölümünden sonra, onun ruhu göğe kalkarak, gökteki bu Ra diski ile birleşmiş ve Ra-Amon, yani Rahman Allah'a dönüşmüştür. Kuran'da Ra-Amon'un oluşması - Rahman'ın arşı tutması gibi kutlanıyor (Kuran, 2:29, 13:2, 20:5). Tasavvufun bekâ seviyesi hakkında ben, kitap ve makalelerimde geniş bilgiler verdim.
Sufi dahilerinden olan El-Eşarî'ye göre ise asıl Kur'an kitabı öyle insan kalbine gönderilmiş bilimdir - vahiydir: "Büyük Allah demiştir: "Bu - gerçek Kur'an'dır ki, "Levh-i Mahfuz"dadır". Kur'an - Muhafaza edilen levhadadır, fakat aynı zamanda o, bilgi verilmiş kişilerin kalbindedir. Büyük ve kudretli Allah dedi: "Aksine, bu - açık ayetlerdir, kime bilgi verilmiştir, onun kalbinde saklanır" (Ал-Ашари, «Разъяснение основ вероисповедания», 3). Böyle anlaşılıyor ki, gerçek Kuran peygamberin kalbine verilmiş vahiydir
Eski Mısır yazılarında peygamber derken, gökte ölümsüzlük kazanmış Horus (Kor/Qor) Allah'ı öngörülüyor. Kaynakların birinde Tot Allah'ı Ra Allah'ına diyor: "Horusu bugünden Keben şehrinde düşmanlara galip gelen, “kanatlı disk”, “Büyük Allah” adlandırmak gerekir, ve onu bundan sonra "kim ki, belde durmuştur" ve "Bu Allah'ın peygamberi" olarak adlandırmak gerekir” (Е. А. Уоллис Бадж, «Египетская книга мёртвых», М-СПб., Ексмо, 2005, sayf.95). Eğer dikkate alırsak ki, Horus Allah'ı derken - "ana maddeden oluşmuş Ra", yani Ra-Amon Allah'ı öngörülüyor, kabul ederiz ki, peygamber deyince Rahman Allah tasavvur edilmelidir. Peygamber sembolü konusunda ben - "İslam'ın 124 bin peygamberi kimlerdir?" başlıklı makalemde bilgi vermişim.
Eflatuna (Platon) göre de peygamber derken gökte peygamberlik eden, yani sırlı sembolleri "dikte eden" ruh öngörülmelidir. Onun gizemli simgelerini anlatanlar ise Allah'ın işte bu iş için yarattığı özel "anlayan" topluluktur ki, bu da müjdeciler ve uyarıcılar neslidir. Eflatun'a göre, Allah - anlayan topluluk, yani haber getirenler soyu için özel karaciğer türü yaratmış ve ona - Allah'la ilişki, geleceği görme ve b. İlahi özellikler vermiştir (Platon, "Timey", 71E, 72V). Kuran'da işte bu müjdeciler ve haberçiler soyu peygamberler adlandırılıyor (Kur'an, 2:213, 22:74).
Tüm bunlar demek oluyor ki, vahiy adlandırdığımız ekstatik durum Allah tarafından sadece bir nesle verilmiştir ki, bu da peygamberler soyu olarak tanıdığımız Azer oğlu İbrahim peygamberin neslidir. Batın ilminde İbrahim (Evre-Qam) sembolü - "kamlık durumunda Ra güneşi ile birleşik Ba ruhu" anlamına geliyor. Kaynaklarda, İbrahim peygamberin İlahi ateşten yaratılmış Eve atılması ve bu evin cennete dönüşmesi o demek ki, İbrahim karakteri - ana maddeden (İlahi ateşten) gökte cennet yaratmış Ra-Amon Allah'ın karakteridir. Diğer yahudi peygamberi olan Yakup peygamber ise, Tevrat'a göre Allahla "mücadele ediyor" ve Allah onu İsrail/İzrail adlandırıyor ki, bu da Osiris/Asar (Azer-Eli) eli anlamında, gökteki ruhlar dünyası - cennet demektir. Yakup (Yaqub) adı da Qeb (Gayb) alemi görüşünü ifade ediyor ve Batın ilminde bu imge - "bekâ makamında yaratılmış Gayb alemi" demektir. Böyle anlaşılıyor ki, peygamberin "vahiy" adlandırdığımız ekstatik durumu, sufi türüklerin (türk-teurq) beglik seviyesidir. Batın ilminde "bekâ" sembolü ile "vahiy" sembolü eş anlamlı sembollerdir ve "Hu ana maddesi ile birleşmiş Ba ruhu" demektir. Oğuz atasözü olan "beglik veriliyor, kahramanlık ise savaşta kazanılır" deyiminden de anlaşılıyor ki, beglik - vahiy gibi Allah tarafından veriliyor.
Tevrat'ta, beka seviyesi ile, yani vahiy yoluyla yaratılmış Gayb alemi – “Vahiy çadırı” adlandırılıyor. Bu kitaba göre, Musa peygamber kurban vasıtasıyla İlahi ateşi, yani ilk maddeni gökten getirmiş ve ondan Vahiy çadırı yaratmıştır ki, bu da öyle Gayb alemi, yani cennet anlamındadır (Библия, Исх.13:21,40:38, Чис.9:15-23, Лев.6:12,13). Fakat vahiy yoluyla, yani beka düzeyinde yaratılmış Gayb alemi hakkında bilgi veren en mükemmel kitap ise hindlilern "Bhaqavad-Gita" kitabıdır. Bu kitabın adından da göründüğü gibi burada beglik makamında yaratılmış Gayb alemine “Bhaqavad” denir ki, kitapta Bhaqavan adı aynı zamanda Allah'ın adı manasındadır.
Yunan mitolojisinde sufinin "vahiy" ekstatik durumuna - Vakh denir ve O, ecstasy, vecde ve cuşa gelmeni, aynı zamanda doğa kuvvetlerini bildiren Olimp Allah'ı sayılıyor. Vakh sembolüne diğer yerde Bahus denir ki, bu da bekâ sembolü ile aynı anlamlıdır. Fakat Vakh, Bahus Allahları kaynaklarda Osiris, Adonis, Dionis ve b. Allahları olarak da tanınır ki, bu semboller de gökte yaratılmış ruhlar dünyası ile ilgili sembollerdir.
Beka, vahiy sembolleri, Azeri türkcesinde "İlahi uyku" anlamında olan "vaqie" sembolü gibi de kalmıştır. Bu semboller Hint mitolojisinde Vaka (beka/baka) anlamında, nur saçan div ve yarıtanrı asurları bildiriyor. Asurlar ise öyle Sümer ve Mısır'ın Asar, yani Osiris (Azer) tanrılarıdır. Hint mitolojisinde Asurlar (Azeriler) olumlu niteliklere sahip varlıklar sayılıyorlar. Beğler ise burada bhakti (beg-kuti) gibi kayıt ediliyorlar ki, bu da "beg-huda" anlamında "Allah'ın begi" (Beg-Allah) görüşünü ifade ediyor. "Bhaqavad-Gita" kitabında Allah açık ilan ediyor ki, sadece "Benim bhaktilerim" beni gerekli derecede idrak edebilirler ve benim tebietime ulaşabilirler. Bu kitapta Allah bildiriyor ki, bhaktiler, yani Allah'a sadık ve temiz kullukla meşgul olan beg-hudalar, öldüğünde mümine dönüşüyor ve ebedi huzur bulurlar. Kitapta Allah, ahirette gelecek sevimli evladına der: "Ey Kunti oğlu, cesaretle herkese ilan et ki, Benim bhaktam asla ölmeyecektir" (Шри Шримад А. Ч. Бхактиведанта Свами, «Вхагавад-Гита» Как она есть. М., 1990, 13/19; 9/31). Demek ki, Hint kaynaklarına göre de beglik seviyesi - ölümsüzlükle ilişkilidir ve Allah, sevimli mümin beglerine ebedi mutlu yaşam söz vermiştir.
Veda şastralarında kaydedilir ki, Allah'ın bhaktileri - yarıtanrılardır. İstenilen işle uğraşan bhakti - Allah'ın himayesi altındadır ve onlar Allah'ın sonsuz, yok olmayan alemine dahil olurlar (Шри Шримад А. Ч. Бхактиведанта Свами, «Вхагавад-Гита» Как она есть. М., 1990, 562; 13/19; 18 / 56). Böyle anlaşılıyor ki, bhaktiler aynı zamanda yahudilerdir. Çünkü sadece yahudi levitlerini (El-Beyt) Allah "Benim" adlandırıyor ve Kendine bakım için ayırmıştır. Eğer biz eski kaynaklarda "yahudi" derken "ya-huda", yani Midiyanın kuti/quti/huda neslinin öngörüldüyünü dikkate alırsak, kabul ederiz ki, bhakti [BHKT] sembolü altında da beg-kuti [BG-KT], yani beg-huda [BG-HD] nesli anlaşılmalıdır. Qita/Qata sembolleri de bu anlamda "Allah ve onun soyu ile ilgili olan" anlamındadır.
İnduizmde, yoga sisteminin en yüksek seviyesine "bhakti-yoga" denir. Yoga sisteminin diğer türleri sadece bhakti-yoqanın bhakti seviyesine kalkması içindir (Шри Шримад А. Ч. Бхактиведанта Свами, «Вхагавад-Гита» Как она есть. М., 1990, 346). Bu ise o demek oluyor ki, bhakti seviyesi öyle tasavvufun en yüksek seviyesi olan bekâ (baka) seviyesidir ve bu seviyeye kalkmış beg ebedi Allah'ta olur. Metinlere göre, ameli-salih bhakti yoga ile uğraşmıyor, çünkü onlar hep Krişna durumunda oluyorlar ve sadece onlar Qitanı idrak edebilirler. Hint kaynaklarında Ali İlahi Kimlik adlandırılan Allah, bhakti ile beş çeşit ilişkide olabiliyor: pasif durumda, aktif durumda, dost halinde, anne-baba gibi ve sevgili yar kısmında bhakti olmak mümkündür.
Bhakti-yoga aynı zamanda brahmo-bhakti basamağına ulaşmak, yani ana maddeye tam kavuşmak, onunla vahdet teşkil etmek demektir. "Bhaqavad-Gita" da denir: "Kim ki, brahma-bhuta seviyesine yükselir, o en Ali Brahmanı idrak edebiliyor. O asla mahzun olmaz ve hiçbir şey arzulamaz. O tüm varlıklara aynı gözle bakıyor. Böyle insanlar - diye Allah bildiriyor - temiz sevgi ve sadakatle Bana kulluk hakkı kazanıyorlar (Шри Шримад А. Ч. Бхактиведанта Свами, «Вхагавад-Гита» Как она есть. М., 1990, 18; 18/54). Burada Ali Brahman deyince - ilk maddeni kendisine tabi etmiş Amon, yani Rahman Allah öngörülüyor. Eğer, Batın ilminde "brahmo" sembolünün öyle "İbrahim" sembolü olduğunu dikkate alırsak, anlarız ki, brahmo-bhuta seviyesi öyle İbrahim makamıdır. Bu ise İbrahim peygamberin İlahi oddakı ölümsüzlük seviyesini belirtir. Bu felsefenin ve genellikle "Bhaqavad-Gita" denilen İlahi şarkıların bilimsel izahı, yazarı olduğum "Batıni-Kur'an" kitabında verilmiştir.
Tüm bunlar demek oluyor ki, vahiy adlandırdığımız ekstatik durum, Azer oğlu İbrahim peygamberin beğler soyuna verilmiş İlahi bekâ seviyedir. Bu seviye çeşitli insanlara çeşitli amaçlarla verildiği için, vahyin kabulü da kendi seviyesine göre çeşitli formda kendini gösteriyor.
Firudin Gilar Beg
www.gilarbeg.com