(Makale Azerice'den Türkçe'ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir)
Makaleyi FB dostlarım - Tahir Amiraslanov, Lora Osmanoğlu, Azer Musayev, Arif Muharremov ve diğerlerinin tavsiyesi ile yazdığım için onlara ithaf ediyorum.
Dünyanın en eski laik dini Budizm kabul ediliyor. Bilindiği gibi, Budizm - şahlar dinidir ve Buda'yı da Sakyamuni/Şakyamuni, yani Sak/Şak soyundan olan "uyanmış" adlandırıyorlar. Fakat bu dinin kaynağının ne ile ilgili olduğu, sakların kim olduğu, nerede yaşamaları Buda'nın neye göre "uyanmış" adlandırılması halen açılmamıştır. Tüm bu sorulara cevap bulmak için, eski yazıların yazarlarının mantığını bilmek gerekir. Bu makale de Budizm hakkında gerçeğin açılması amacı ile yazılmıştır.
Eflatun'a göre tüm eski yazılar, rivayetler, deyimler ve b. diğer şeyler sadece bir gizemli olay ile ilgilidir (1). Bu olay ise her yerde sembollerin dili ile kutlanmıştır. Ben kitap ve makalelerimde, tüm eski yazıların kendisinde gizli ilim taşıyan semboller olduğunu yazmışım. Yazılarda bu semboller sessiz harflerle kaydediliнщr ve temel anlamı da bu sessiz harfler taşıyor. Sözdeki sessiz harflerin sağa veya sola okunuşu manayı etkilemiyor. Sesli harfler ise sadece bağlayıcı rolünü oynuyor. Demek ki, eski metni anlamak için, aynı zamanda sembol sayılan her bir sessiz harfin ne anlam ifade ettiğini bilmek gerekir. İslam'da bu mantık - sufizm, en eski kaynaklarda ise sofi, yani bilgelik adlandırılıyordu.
"Sak" sembolü eski Mısır yazılarında "sahu" olarak işaretleniyor. Egyptologist U. Bac bu sembol hakkında yazıyor: “Toth'un sözleri ve medyumun duaları insan vücudunun mahiyetinin “sahu”ya dönüşümünü zorluyor ve o Göklere kalkıyor. İnsan vücudunda yaşayan ruh Sahuya geçiyor ve bu çürümeyen yeni vücut Göklerde ruhun bedenini teşkil ediyor, nasıl ki, yerde fiziksel beden ruhun yerdeki evidir” (2). Demek, sahu, yani sak sembolü - ölüm sırasında vücuttan çıktıktan sonra gökteki Tanrılar dünyasına kalkan insan ruhunun sembolüdür. Bu o demek ki, "uyanmış" sembolü de ölümle ilgili olmalıdır.
Eski Mısır kaynaklarında Osirise adanmış günlerden biri hakkında deniyor: "Bugün insanların ve Tanrıların, yerin ve göğün neşe ve sevinç günü idi, çünkü "Allah güzel tabutta uyudu" ki, sonradan uykudan uyanıp Feniks kuşu gibi Göğe uçsun" (3). Böyle anlaşılıyor ki, sak soyundan olan "uyanmış" bilge - Mısır'ın dirilmiş Osiris Tanrısı'dır.
Kaynaktaki "uyudu" ifadesi Tevrat'ta, Tanrı'nın "Dünya"yı altı güne yaratmasına ve yeddici gün, bütün işlerini bitirip, dinlenmesi anlamında kaydediliyor (4). Diğer kaynaklarda, tüm yaratıcı çalışmalarını tamamladıktan sonra yatan - Mısır'ın Ptah Tanrısı'dır: "Böylece, Ptah tüm bunları ettikten sonra uyudu" (5). Demek, "yatmış" ve "uyanmış" Allah - "Dünya"yı yedi güne yaratan eski yahudi ve Mısır Tanrısıdır. Tevrat'a göre, bu çalışmalarını gördükten sonra Allah, Âdem'i ve Edem cennetini yaratıyor ve Adem'i de bu cennette yerleştiriyor. Bu ise o demek ki, Buda - "Dünya"yı kurduktan sonra, Feniks kuşuna dönüşmüş ve göğe uçan, "uyumuş" Allah'ın karakteridir.
Eski kaynaklarda "göğe uçan" sembolü, Kiş hanedanının I şahı efsanevi Etana atfedilir. Araştırmacılara göre, Kiş kralları kendilerine, sonralar «şah» anlamını taşıyan luqal, yani «sahip» titulunu aldılar ve ülkenin güneyine kadar olan diğer «nomalar» üzerinde askeri egemenliği tesis etmek için çalıştılar; her halde sonraları «Kiş luqalı" adı, ayrı ayrı «nomaların» hükümdarlarından yüksek olan «şah egemen» anlayışına denk idi (6).
Eski kaynaklarda şahı, sahibi bildiren "luqal" sembolü - büyük, dev insana ait ediliyordu. Tevrat'ta da belirtiliyor ki, Adem oluşturulduğunda "dünyanın o başından bu başına kadar vardı" (7). Bu ise o demek ki, sak bilgesi Buda'nın karakteri öyle kozmik boyutlu Adem'in karakteridir.
Ünlü bilim adamı David Rohl yazıyor ki, Adem sembolü, eski Mısır'da Atum denilen Allah'ın adı ile aynıdır (8). Dünyanın yaratılışının Geliopol seçeneğine göre, Dünya - bir birini evezleyen yaranışlardan türemiştir: "İlkin Nun (Naun) sularının ortasında tepeye, adı - "her şey" anlamına gelen Ali Atum (Atama) yükselmiştir (9). Eski Mısır kaynaklarında denir ki, firavun Amon (Eman/Emanullah - Amon Allah), kendini Pta/Ptah isimlendirerek, Nun ana maddesi gibi hareket ederek, onun adına, insan biçiminde olan kozmik boyutlu Atum Allahını yarattı. "Dünya" deyince de işte Atum Tanrısı'nın vücudunda yaratılmış bu ruhlar alemi tasavvur edilmelidir. Ünlü sufi Muhiddin İbn Arabi de Adem'i, kendi vücudu ile tüm dünya düzenini kapsayan Büyük insan gibi gösteriyor ve onu Haq, yani Allah adlandırıyor (10). Araştırıcı Nicolson ise kaydeder ki, diğer sufi el Gazali'ye göre, Muhammed peygamber Allah'ın karakteri ile oluşturulmuş Gök insanıdır ve Uzay güç kabul ediliyor, evrendeki kural yasanın korunması onunla bağlıdır (11). Hurufi âlimi Fazlullah Astarabadinin "Cavidanname" eserinde ise bildiriliyor ki, Kâbe, Darüs-Selam ve Beytü'l-Mukaddes (Kudüs) Adem'in vücudundadır. Muhammed peygamber ise - Tevrat'ta altı güne oluşturulan "Dünya"dır. Demek, tasavvufla göre de, altı "güne" yaratılmış "Dünya" - Tanrıların ölümsüzlük kazandığı gökteki ruhlar dünyasıdır.
Belirtmek gerekir ki, eski Hint teorisine göre de şahlık - şahın bedenidir. Araştırıcı Q. F. İlyin bu konuda şöyle yazıyor: "(Racin) Monarşik devleti esasen yedi temel elementten (Prakriti) veya üyelerden (anqa) oluşmaktadır. Şah - bu şahlıkdır: Devletin [tüm] öğelerinin kısa anlamı şöyledir. Ve bu sadece özdeyiş değildir. Eski Hint siyasi düşüncelerinde uzun süre kalmış ve çok eskilere giden tasavvura göre şah ve şahlık birdir ve bu şahlık sanki Şah'ın bedenidir ve devletin unsurları da onun vücudunun öğesidir (üyesidir)» (12). Demek ki, tüm kaynaklarda ilk insan sayılan Adem - genelinde ruhlar dünyası yaratılmış kozmik insandır. Buda adı da, uyanınca bu ruhlar dünyasının şahına çevrilmiş ruhun adıdır.
Hıristiyan kaynaklarında "uyanmış" Allah, ölümünden sonra İlahi ruh gibi dirilmiş ve hıristiyanların Allah'ına dönüşmüş İsa (İisus Hristos) kabul ediliyor. İsa (İisus) sembolü "ruh" demektir. Hristos sembolü ise Horis/Horus, yani Mısır'ın Qor/Kor Tanrısı'nın adından alınmıştır. Eski kaynaklarda Qor/Kor Allah'ı, insan vücudunun ölümünden sonra, ruhunun (sahu) dönüştüğü şahin gibi, yani kuş şeklinde tasavvur ediliyordu. Sümer mitolojisinde Qor Allah'ı - Kara/Kor gibi bellidir ve Enmer luqalına ait edilerek EnmerKar gibi yazılıyordu. Enmer [NMR] sembolü sufizmde Ra-Amon [R-MN] sembolü ile aynı anlamlıdır ki, bu da Mısır'ın Ra-Amon Allah'ı demektir. Böyle anlaşılıyor ki, İsa (İisus Hristos) peygamber, Buda gibi Mısır'ın Ra-Amon Tanrısı'nın karakteridir.
Eski Mısır rivayetlerinden olan “Sinuhetin rivayet”inde denir: “Otuzuncu yılın, subasmanın üçüncü ayı, yedinci gün Allah, kendisinin Gökteki sarayına (Güneş Tanrısı'nın gökteki evi) kalktı, aşağı ve yukarı Mısır'ın şahı Sehotepibre (Sahu-Pta-İbri), O Göğe yükseldi ve Güneş diski ile birleşti, “İlahi vücut”, onu yaratana kavuştu. Başkent suskundur, kalpler neşesizdir, Büyük darvazalar kapatılmıştır. Saray adamları, başlarını dizlerine eğip oturmuşlar, halk inilti içindedir" (13). Bu metinde Ra-Amon Tanrısı'nın doğumu kutlanıyor. Kaynaklara göre, firavun Amon, öncelikle gökte Ra diskini oluşturuyor ve kendisi öldükten sonra, onun ruhu göğe kalkarak, bu diskle birleşiyor ve Ra-Amon Allah'ına dönüşüyor. Böyle anlaşılıyor ki, "yatmış" ve "uyanmış" Buda öyle Mısır'ın Ra-Amon Tanrısı'dır. Sakyamuni (Sahu-Amon) sembolü de - "firavun Amon'un ruhu" anlamındadır. Çeşitli kaynaklarda bu olay çeşitli seçeneklerde sunulmaktadır.
Firdevsiye göre, Cemşid, herhangi denizi geçerek, göğe ilk ayak açıyor. Gökte Keyan tahtı kuran Cemşid, divin sırtında tahta çıkarak, uzayda Güneştek karar kılıyor (14). Kuran'da bu imge, yeri ve göğü yarattıktan sonra kendi tahtında karar kılmış Rahman Allah'ın karakteridir (15). C. Frezere göre ise, Silvi şahların kurucusu öldükten sonra Allah'a çevrilmiş ve Alban dağlarındaki şehrin üstünde karar kılmıştır (16). Tüm bunlar demek oluyor ki, Buda, İsa ve Muhammed peygamberlerin karakterleri aynıdır. Ben - "Rahman Allah'ın akıl almaz sırları" adlı makalemde bunlara ait bilgi vermişim. Bu ise o demek ki, bütün peygamberler - "yatmış" ve "uyanmış" Allah'ın imgeleridir. Eski kaynaklarda "yatmış" ve "uyanmış" Allah'ın şerefine düzenlenen tören - "Ölüp dirilen Allah"ın (Osiris, Attis, Adonis, Tammuz, Kibela) töreni gibi anılıyordu ki, küçük Asya'da bu bayram - "Gilar" bayramı adlandırılıyordu (17).
Böylece biz gösterdik ki, "uyanmış" sak bilgesi olan Buda'nın karakteri, uyanınca Ra-Amon Allah'ına dönüşmüş ve müslümanların Rahman adlandırdıkları - eski Mısır firavunu (pirao) Amon'un karakteridir. İslam'da Allah'ın 99 şerefli isimlerinden Bedi ve Vedud isimleri de var ki, bunlar da sufizmde Buda isimleri ile aynı anlamlıdır.
Tasavvufta "uyanma" sembolünün diğer anlamı da vardır. Bu anlam altında ruhun uyanması, yani ruhun bedenden çıkarak ana maddede seyahati öngörülüyor. Bu seyahata "suluq" denir (yahud."salha") ve manevi olgunlaşma aşaması olarak kabul ediliyor (arap. "seyir ve suluq"). Tanınmış sufi Nesefî yazıyor: "Bil ki, suluq [sözü] arapça'da genel dolaşma, gezme anlamına bildiriyor ki, burada gezgin, dış dünyada dolaşanla eşit, iç dünyada dolaşanlar da olabilir. Tasavvuf ilminin taraftarlarına, yani sufilere göre, suluq sembolü özel dolaşma anlamındadır - bu, Allah'a seyahat ve Allah'ta seyahat demektir" ve b. (18). Bu ise o demek ki, uyanmış Buda kozmik Adem'in vücudunda yaşamakta devam ediyor.
Ben kaydettim ki, firavun Amon, ana maddenin adına hareket ederek, ondan Atum/Adem'i, yani kendi karakterinde kozmik insan yaratıyor. Makalelerimde ben gösterdim ki, eski Mısır teurqları - teurqiya, yani kurban kesme ve büyü ritüelleri vasıtasıyla gökte Allah yaratmışlar. Kurban ruhlarından oluşmuş ve insan simasında olan bu kozmik Allah, firavun Amon'un gölgesi kabul ediliyor. Gökte kendisinin dev gölgesini yaratan firavun Amon, onun içinde ruhlar için Ev, yerleşim yeri yaratıyor. Kendisinin fiziksel ölümünden sonra, firavun Amon'un ruhu, gökte yarattığı kendi gölgesine, yani kozmik boyutlu Adem'in vücuduna taşınıyor. Demek, firavun Amon'un ölümü, aynı zamanda onun ruhunun uyanışı, ekstatik durumu (orgazm) anlamındadır ki, ölüm sırasında ruhu göğe, yani kendisinin kozmik vücudu olan Adem'in (Rac) içine atılıyor. Uzay insanın rahmine, yani kendi gölgesine atılan firavunun ruhu, ana madde tarafından, kadın içine düşen sperm gibi kabul ediliyor ve yeniden doğma süreci - çakra dairesi başlanıyor. Ana rahmine giriş en düşük çakrada - Muladharada yerleşiyor ki, bu çakra esasen hayatın korunması, sağ kalma, güvenlikle ve b. bağlıdır. Bu orgazm aynı zamanda uyanma ve aydınlaşma, yani birim insanın ruhunun kamilliyinin yeni aşaması olarak da kabul ediliyor. Ruhun yeni durumunun yüksek seviyesine kalkmış Amon'un ruhu, burada ana madde ile, yani Prakriti ile birleşiyor ve gökteki vücudunun üyesine (anqa) dönüşüyor. Metamorfoza oluşuyor ve firavunun (pirao) ruhu, yani Puruşa (Pirao-Şu) yeni vücut şekli alıyor. Kuş formu alırken, ruh - İlahi varlık olarak yeniden doğuyor. Bu kuş eski Mısır metinlerinde şahin simasında olan güneş Allah'ı Qor/Kor gibi bilinmektedir. Qor/Kor sembolü sufizmde - "Hu ana maddesinden oluşmuş Ra güneşi" anlamına geliyor.
Böylece biz netleştirdik ki, firavun Amon, gökte kendi "gölgesini" (Adem) yaratarak, ölümden sonra ruhu "kendi gölgesine" göçmüş ve orada yeni ciltde yaşamaya başlamıştır. Bu kozmik insan Hint kaynaklarında, lotos pozunda oturmuş yoga gibi gösteriliyor. Bu yoquna yedi çakrası, Adem'in, yani gök dünyasının yaratıldığı yedi "gün"e uygundur. Demek, Adem karakteri, tarikanin en yüksek seviyesi olan olgunlaşmış ve aydınlaşma seviyesine yükselmiş insanın karakteridir. Bu tam gerçeğe ulaşmanın, ruhun tam özgürlüğünün, nirvana'nın seviyesidir.
Tasavvufta, mutlak gerçeklik olan Hakikat iki faz - "fena" (kaybedilme) ve "bekâ", yani beglik (ebedi varolma) fazından ibarettir. Sufi, son faz olan bekâ (baka) fazında, yani beglik makamında Allah'ı seyrediyor. Bu düzeyde ona her şey, tüm sırlar, bilimler açılıyor. O ana maddeni yönetmek, onu istediği varlığa vermek, varlıklardan kendi iç yapısı hakkında bilgi almak, istediği şeyi yaratmak için gereken yöntemi tam idrak etmek ve b. İlahi kudrete sahip oluyor. Sufizmde Allah'la, yani ana madde ile bu vahdet en yüksek mutluluk sayılıyor. Ana maddede seyahat edenlere ise, tarika [TRK] basamaklarını kalkmış türük [TRK], yani türk [TRK] denir. Beka seviyesine kalkmış türklere ise beg denir. Demek, beka/beg sembolü, sufi tarikası aracı ile yüksek idrake ve mutluluğa ulaşma demektir.
Halkidli Yamvlih, Allah'la vahdet teşkil eden ve onun gücünden yararlanan türkleri - teurq gibi kaydeder. Yamvlih, kendisinin temel kitabı olan "Mısır sırları hakkında" kitabında teurqları Mısır ve Assur kahinleri gibi gösteriyor ve bildiriyor ki, onların son amaçları - ruhlarının yaratıcı Allah'la vahdetidir. Teurqlar - teurqiya, yani kurban kesme ve ritüeller aracılığıyla Allah yaratmışlar (19). Bu ise o demek ki, ana maddede seyahat eden türük/türkler [TRK] öyle eski Mısır ve Assur teurqlarıdır [TRK]. Bunu türk kaynakları da teyit etmektedir. Orhun Yenisey abidelerindeki Mogilyan ve Gültekin metinlerinin ilk satırlarında, türk hanı iddia ediyor ki, işte O, Tanrıtek Tanrı yaratmış ve Tanrıtek Gökte oluşmuş uzman türk hanıdır (20).
Eski Mısır yazılarında ülke başkanı Hak/Haq adlandırılıyordu. Bu sembol hem ana maddeni, mediumi ve büyü ritualını bildiriyordu. Eski Mısır hökmranları da, ana maddeni kendilerine tabi etmiş mediumlar olduğu için Haq (Hek) adlanıyordular. Onların kulları (görevlileri) ise baka, yani beg adlandırılıyordu (21). Haq (Hek) sembolünden Hakan (Kağan) sembolü oluşmuştur ki, bu da Hazar hakanlığı anlamındadır. Hazar hakanlarının yardımcılarına ise kaynaklarda beğler denir. Eğer dikkate alırsak, Hazar sembolü ile Azer (Asar/Osiris) sembolü aynıdır ve Mısır sembolü de Asar (M-Asar) sembolünden oluşmuştur, kabul ederiz ki, gerçek Mısır ülkesi öyle Hazar Kağanlığıdır. Eski Mısır'da - yukarı Mısır derken kozmik Adem'in gökteki ruhlar dünyası öngörülüyordu. Gök dünyasının (cennetin), yani Yukarı Mısır'ın - Adem'in yaratıldığı toprak ise Aşağı Mısır adlandırılıyordu.
Eski Mısır kaynaklarında, beka seviyesine yükselme ve Allah'la vahdet - Abidos kentinde yaşanan "Allah'la sohbet" olarak adlandırılıyordu. Mısır'ın "Ölüler kitabın"da denir ki, Allah kurban kesme töreni geçirerek, kendi kurbanlarını Abidosda yerleştiriyor ve tahtı için sular oluşturuyor (22). "Toprak meydana geldiğinde" ise, O artık Abidosda peygamber olmuştur. Eski Mısır kaynaklarında Abidosda sembolü Abtu [BT] gibi de yazılıyor ve Beyt [BT], yani Ev anlamını taşır. Böyle anlaşılıyor ki, teurqlar, kurban kesme aracı ile Abidosda Ev yaratmışlar. Abidosda [BD-S] sembolü ve Abtu [BT] sembolü sufizmde Buda [BD] sembolü ile aynı anlamlıdır. Demek ki, Buda'nın karakteri - insan formunda olan Tanrıların gökteki Evinin karakteridir.
Kanişka sikkelerinde Buda'nın şekli ile beraber "Baqo Boddo" sözleri de yazılıyor ki, bu da beka seviyesine ulaşmış Buda anlamındadır (23). Demek, Buda - türk beğleri ile ilgilidir ve gerçeği bilmek için eski kaynakları dikkatle incelemek gerekir.
Kaynaklara göre Buda - Sakyamuni (Şakyamuni) soyundandır. Eski kaynaklarda bu sembolü Şukamun gibi de bilinmektedir ki, Şukamun - yerin Allah'ı ve kass/kassit şah neslinin koruyucusu gibi kabul ediliyor. Sufizmde sak [SK] ve kass [KSS] sembolleri aynı anlamlıdır ve bu da o demek ki, saklar öyle kass/kassitlerdir. Metinlerde Şukamun Allah'ı Babil'in Nergal Allah'ı ile aynı hesab ediliyor ve Marduk Tanrısı'nın tecessümü sayılıyor. Sümer-akkadlarda yeraltı dünyanın Tanrısı Nergal, eski kaynaklarda İrkalla gibi de yazılıyor. Marduk adı bize diyor ki, yeraltı İrkalla şahlığı, Marduk'un diktiği "Gök ve Yerin temel Evi" olan Esagille bağlıdır.
Kaynaklara göre, Marduk Allah'ı - Tiamat, yani Gök okyanusu anlamında olan ana maddeye galip geldikten sonra, onun bir bölümünü Tanrılar vilayetinden ayırıyor. Bu okyanus, ondan su akmasın diye, kapak ile bağlanmıştır. Derya sularında Marduk, Etemenanki adlı "Gök ve Yerin temel Evi"ni cehennemin göğsünde öyle inşa ediyor ki, onun başı Göklere ulaşıyor. Böyle anlaşılıyor ki, Buda imgesi, Abidos göklerinde yaratılmış "Gök ve Yerin temel Evi" olan Beytin sembolüdür.
Sakyamuni sembolü kaynaklardan bize, Selçuk türk emirlerinden birinin torunu olan Sukman veya Sökmen gibi de tanıdıktır. Tarihçi Vardanın yazdığına göre, Sökmen (Sukman) [SK-MN], yani Sahu-Amon [SH-MN] - «Helat ve diğer birçok şehirleri alıyor... on iki şehre sahib oldukdan sonra kendini Şâh-Erman adlandırıyor ki, bu da onların dilinde Ermeni şahı demektir... » (24). Tanınmış Azerbaycan tarihçisi Ziya Bünyadov ise bildiriyor ki, Hilatın, Erzincanın sahibi Şah-Ermen II Nesireddin Muhammed Sökmen, atabeg Cahan Pehlevanın kızı ile evlendi ve onun ölümünden sonra Hilat, Azerbaycan atabegler ailesinin malikanesine dönüştü (25). Bu o demek ki, Buda - Azerbaycan atabeglerinin soyundandır.
Kitap ve makalelerimde ben gösterdim ki, eski dünyanın tüm sırları bir mekanla ve bu mekanda yaşayan bir nesille bağlıdır. Bu yer kaynaklarda Hel, Gel, Gileya, Gilar, Galya, Qalaad, Hilat, Haldeya ve b. adlanıyor. Burada yaşayanlar ise bizlere geller, qallar, haldeyler, qulyardlar ve b. gibi tanıdıktır. Eski kaynaklarda bu insanlar Tanrıların türevleri, yarım Tanrılar, melekler, ejderden (yılandan) doğmuşlar ve kutsallar hesap ediliyorlar. Tüm şahlar, çarlar, imparatorlar, sultanlar bu neslin temsilcisidir. Kaynaklarda onları Allah kendi halkı adlandırıyor ve onları kendisi yönetiyor. Onların topraklarını ise Allah - "Benim toprağım" adlandırıyor. Demek, Buda adlandırılan Sakyamuni/Sökmen de Helatdan olmuştur ve Azerbaycan atabegidir, yani tüm beglerin babasıdır. Bu türk şahının "on iki şehre sahib olduktan" sonra kendini Şâh-Ermen adlandırması da o demek ki, Sökmen - on iki bölümden oluşan gök vücudunda uyanan sonra Ermen şahına, yani Ra-Amon Allah'ına dönüşmüştür. Çünkü Ermen [RMN] sembolü sufizmde, Mısır'ın güneş Allah'ı anlamında olan Ra-Amon (İslam'da Rahman) [R-MN] sembolü ile aynı anlamlıdır. Böyle anlaşılıyor ki, firavun (pir) Amon işte Helatda Ra-Amon Allah'ına dönüşmüş ve gökte ölümsüzlük kazanmıştır.
Tüm bunlardan çıkan sonuç şudur ki, kaynaklarda Ermenistan deyince, kozmik insan olan Âdem'in (Rac) vücudunda bulunan, Ra-Amon Tanrısı'nın gökteki şahlığı öngörülmelidir. II yüzyılın 60'lı ve 115-117 yıllarının Roma sikkelerinde Ermeni devleti alegorik olarak Roma imparatorunun ayakları altında oturmuş kadın şahsında görüntülenir (26). M. Horenatsi "Ermenistan tarihi" kitabında, Murasenin ejderha soyundan konuşurken, Aranın vücudunu ülke gibi gösteriyor ve kaydeder ki, Aran nesli öyle Sisak, yani Sak/Sahu neslidir (27). Demek, Aran karakteri, kozmik Adem'in ve Buda'nın imgeleri ile aynıdır.
Aran [RN] sembolü eski Mısır kaynaklarında, Osiris (Asar) Tanrısı'nın ruhu anlamında olan Orion [RN] yıldızı gibi kutlanıyor. Orion yıldızının şahslandirilmiş seçeneği ise, Yukarı Mısır'ın tacında gösterilen yıldız şahı Sahudur. Hint mitolojisinde benzer sembol olan Aruna sembolü sabah Tanrısı'nın sembolüdür. Homer ve Sofoklın yazılarında Orion/Aran sembolü Uranüs gibi kaydedilir ve efirle (eter) aynı hesab olunuyor. Efir ise Yunan mitolojisinde Tanrıların yaşadığı mekan sayılıyor. Bu o demek ki, Aran/Orion - efirde yaratılmış Mısır'ın Atum Tanrısıdır (Adem).
Kaynaklarda Aran sembolü şahlar nesli olan Aranşaha atfedilir ve bilinmektedir ki, Sisak nesli, sülale adı olarak Aranşah, yani Aran/İran Şahı adını taşıyorlardı (28). "Aran-şah" makamı, bu neslin, Alban şahı Aranın - Sünik prenslerinin sülalesine ait olmasını belirtiyor. Fakat Aran sembolü kaynaklarda, diğer adı Arran (Harran) olan Albaniya gibi de kaydediliyor ve bu ülke Sisak soyundan kimseye ebedi verilmiştir (29). Sisak, yani sak nesli deyince ise Büyük ve ünlü Gel - Gelarküni nesli dikkate tutuluyor. Demek, Hint şahların Sak nesli öyle Sisak neslidir ve Buda da - beka seviyesine yükselmiş Gelar begidir.
Ermen [RMN] sembolü kaynaklarda "Dünya" anlamında olan Raman [RMN] gibi de yazılıyor ki, ariler (er/erenler) işte bu "Dünya"nın hesabına kudretli sayılmışlar (30). Hint kaynaklarında Raman sembolü Ramayana olarak işaretlenir ve bu destanda ülkenin feth edilmesinde konuşuluyor. Bu ülke, evrenin ruhunun dinlendigi evren yılanı ile ilgilidir (31). Mitolojide, kahraman yılanı öldürüyor ve gök nüfusunun mucizevi silahını elde ediyor. Bu ise onu gösteriyor ki, Ramayana destanında, Ermenistan tarihindeki gibi, Ra-Amon (Buda) Tanrısı'nın gökte yarattığı ülkeden konuşuluyor.
Özel olarak belirtmek isterim ki, şimdi kendilerini Ermeni olarak adlandıran insanların, Ermenistanla ve Kafkasya ile kesinlikle ilgisi yoktur. Tarihçi M. Horenatsiye göre, tüm yazılar seçilmişler soyuna aittir. Sıradan insanlar nefrete layık oldukları için yazılarda kutlanmaya layık değillerdir (32). "Mahabharata" eserinde sıradan insanlar “ev hayvanı” listesinde boğa ve keçiden sonra, koyun, at, katır, eşekten ise önce belirtilen yediliye oluşur (33). Bu o demek ki, sıradan insanların Ermenistan tarihine hiçbir ilgisi olamaz. 18 - yüzyıla kadar Kafkasya'da "Ermeni" adında millet olmamıştır. Onları buraya son yüzyıllarda Rus İmparatorluğu getirmiştir. Eski kaynaklarda "Ermeni" sembolü - "Büyük çöl kardeşliği" anlamında, gök şahlığında ömrünü devam etdirem ruhlara atfediliyor.
Eski Ermenistan'da dört sınır arazisinin başkanlarının makamları "bdeaşh" veya "bdeşh" olarak adlandırılıyordu. Bu sembol "bde/bodi/buda" ve "şh" sembollerinden oluşuyor. Tasavvufta "bodi" sembolü - tam olgunluğa ulaşmış, idrak edilmeyen şeyleri idrak eden, ecstasy durumunda “gören” demektir. Bu sembolün Beyt sembolü ile de aynı olmasını dikkate alırsak, kabul ederiz ki, "bdeaşh" simgesini - "ekstatik durumda gökte Beyt yaratan şah (sak)" veya "nurlanmışların şahı" olarak tercüme etmek doğru olur. Kaynaklarda denir ki, Ermenistan'ın batı eyaletinin bdeaşhı - Angelea lakabı verilmiş Tork belirlendi (34). Tork sembolü, yazdığımız gibi teurq, yani Allah yaratma zamanı teurqiya ritualı geçiren demektir. Angelea sembolü ise onu gösteriyor ki, teurqiya töreni geçiren şahlar nesli aynı zamanda Gel ilinden olan melekler neslidir.
Ben "Batini-Quran" kitabında gösterdim ki, tüm Ermenistan tarihi, Ra-Amon Tanrısı'nın (Şah-Ermenin), göklerinde ruhlar dünyası yarattığı Sünik kentinden başlanıyor. Burada ana maddeden, Hint kaynaklarında "alan" adlandırılan "çöl" inşa edilmiştir (35). Eski kaynaklarda bu ana madde esasen KS/KZ/KS, QS/QZ/QS ve b. benzer sembollerle işaretlenmiştir.
Sufizmde sak/şak [SK/ŞK] ve kass/kaşşu/kiş [KSS/KŞŞ/KŞ] sembolleri aynı anlamlıdır. Kass sembolü kaynaklarda Quzz gibi de kaydediliyor ve Oğuz anlamına geliyor. Bilindiği gibi, Oğuz Kağan, yahudilerin Musa peygamberi gibi gökten İlahi ateş getirmiş ve ondan ruhlar dünyası yaratmıştır. Eski Mısır'da benzer sembol olan "KZ" sembolü - "hayat enerjisi", yani ana madde anlamına geliyordu (36). Diğer benzer sembol olan Kaos sembolü de yunan mitolojisinde ana maddeni bildiriyordu. Böyle anlaşılıyor ki, insanın sahu [SH] (sak/şak) ruhu, Kaos [KS] (kass/kaşşu) ana maddesinden insan vücuduna düşmüş damladır.
Hint felsefesinde Kaşi/Akaşa sembolleri Sankhi sisteminde (Prakritini) fezanın sembolüdür ve bu terim genellikle "efir", yani ana madde olarak tercüme ediliyor (37). Kaş sembolü Kşatra soyu ile ilgilidir ki, induizmde Kşatriya "kudetlendirilmiş" demektir. Demek, Kşatra neslinin bu kudretlenmesi, Kaş/Kas/Oğuz/Kaos ana maddesi ile bağlılığın hesabına gerçekleşmiştir. Q. Bonqard-Levin yazıyor ki, "Kşatra - sadece makam değil, alanın sahibidir". Rivayetlerde özellikle kaydediliyor ki, Buda ancak şah soyundan, yani "iki kez doğumlular" nesli olan kşatra yüksek tabakalı nesilde doğabilir (38). "Mahabodhivamse" salnamesinde kşatra şahların nesli Moriler/Muaryeler soyu adlandırılıyor ki, biz bu nesli Azerbaycan topraklarında mevcut olmuş yılandan (ejderden) doğmuş marlar (amoreyler), yani midiyalılar gibi tanıyoruz. Kaynaklara göre, "yılandan doğmuşlar" - Herkülün, yarıilan, yarıkadın Yehidna ile ciftleşmesinden yaranmışlar ki, kaynaklarda bunlar saklar (skif/şak) nesli adlandırılıyor.
Yılan sembolü eski felsefede ana maddenin sembolü sayılıyor. Hint mitolojisinde bir veya birkaç başlı yarıilan, yarıallahlar - naqalar adlandırılıyor. Naqa sembolü Kitabı Dede Korkutda türk beglerine ait edilerek - "inaq beğleri" olarak işaretlenir. Ermeni kaynaklarında, benzer sembol "inoq" sembolüdür ve "Büyük çöl kardeşliği"nın, yani gökteki şahlığın üyelerinin rütbesi anlamındadır. İnduizm bu ölümsüz bilgeleri ve mediumları - "bilgelik yılanı" olarak kutluyor ve yeraltı dünyanın nüfusu anlamında gösteriyor. Demek, kşatra nesli - öldükten sonra ikinci hayat kazanan, ana maddeden yaratılmış İlahi nesildir.
Eski iranlıların dinlerinde Hşatra (kşatra) - yüksek göğün sahibi olarak kabul ediliyor. Tarihçi Dyakonov göre, Kaştariti, yani Kşatriti - Kar-Kaşşi mahallin hükümdarıdır ve bu kale Midiyadakı Babiller'in Silhazi kalesi sayılıyor (39). Silhazi sembolü sufizmde Esagil sembolü ile aynıdır ki, bu sembol altında da Babil'de inşa edilen Eridu tapınağı öngörülüyor. Bu o demek ki, kşatralar - İran kaynaklarında aynı zamanda Asuristan, yani Asur ülkesi adlandırılan Babil kulesi ile bağlıdırlar (40). Asurlar Hint mitolojisinde olumlu niteliklere sahip, nursaçan, yarıallah varlıklar sayılıyorlar. Eğer dikkate alırsak ki, Asur öyle Mısır'ın Büyük Tanrısı Asar, yani Osiris Tanrısıdır, kabul ederiz ki, bu Tanrılar Babil kulesi ile ilgilidir (41).
David Rohla göre, Babil'in kutsal mahallesinde Marduk Allah'ına adanmış Eridu tapınağı vardı. Bu tapınağın diğer adı Esagil mabedi idi ve kaynaklarda o aynı zamanda "Yerin ve Göğün Evi" anlamında Etemenanki zikkuratı adlandırılıyordu. Onu Mezopotamya Tanrısı Marduk dikmişti ve D. Rohl bu Allah'ı Asar Allah'ı ile aynılaşdırıyor (42). Demek, Asar öyle Marduk Tanrısı'dır ve o Babil'deki "Yerin ve Göğün temel Evi"ni inşa etmiştir. Eğer dikkate alırsak ki, Babil sözü - "Allah'ın kapısı" anlamına geliyor, Babil kulesinin öyle gökteki ruhlar dünyasının, yani Asuristan - Asur/Asar şahlığının kapısı olmasını kabul ederiz.
Asar adı kaynaklarda "güçlü" anlamına vererek, şah tahtı ve her şeyi gören göz ieroqlifi ile anılırdı. D. Rohla göre, Mısır (M-Asar) sembolünün kendisi - "Asardan (oluşmuş) doğmuş" anlamına geliyor. O kaydediyor ki, Huş (Kuş) ve Misraim (Masri) tayfaları Nil vadilerini fethetmek için Mezopotamyanın Eridu kentinden yola çıkmışlardır. D. Rohl bu Mısır fatehlerini "Qor (Horus) yoluyla gidenler" adlandırıyor ve bildiriyor ki, onlar kendi aslını Mezopotamyanın Büyük kahramanlarından alıyor. O yazıyor ki, Eridu kentinde yaşayan sümerliler, ölümlü Enmer-Kar Şah'ını - Enki oğlu Asar İlahi durumu ile adlandırdılar (43). Bu o demek ki, Asar adı - ölümlü Enmer-Kar şaha (firavun Amon) verilen isimdir. Enmer-Kar [NMR-K] ise Ra-Amon [R-MN] Tanrısı'nın ruhudur ki, Qor/Kor [QR/KR] şahinine dönüşmüş ve bu metamorfoza Mezopotamyanın Midiya topraklarında gerçekleşmiştir.
Asar/Asur sembolleri kaynaklarda Aşşur [ŞŞR] gibi de kaydediliyor ve bu sembol Hint kaynaklarında Şri [ŞR] gibi Krişna Allah'ına atfediliyor. Krişna sembolü Hristos sembolü gibi - Horis/Koriş, yani Hor/Qor/Kor sembolünden oluşmuştur. Eski Mısır yazılarında Qor/Kor Allah'ı Asar/Osiris Tanrısı'nın oğlu sayılıyordu. Demek, Sri Krişna sembolü - Asar-Qor (Osiris-Kor) demektir.
Qor/Kor sembolü Eflatun felsefesinde Hora gibi, induizmde ise Kuru olarak kutlanmaktadır ve ana maddeni bildiriyor. Bhaqavad-Qita kitabının ilk cümlelerinden anlaşılıyor ki, savaş - Dharmo alanında, Dharmakşetrada, Kuru alanlarında oluşuyor ve burada Tanrılar kurban töreni yapıyorlar. Burada sohbet firavun Amon'un kurban kesme aracı ile, ana madde alanlarında "dünya" yaratmasından gidiyor. Firavun Amon meditasyon aracı ile beka seviyesine kalkarak, ilk kez ana maddeni idrak eder. Metinlerde "alanı idrak etmiş" (kşatrecna) deyince de firavun Amon'un bu "aydınlığı" (bekâ seviyesi) öngörülüyor (44). Hint kaynaklarında özel kaydediliyor ki, "alanı idrak etmiş" - dünyayı ve Tanrıları yaratıyor. Bu "alanı idrak edenler" sadece kşatra kastasından olabilir ve inanca göre son Buda da bu yüksek nesilden olacaktır.
Apokrif yazılarında «idrak etme» süreci - varolmanın bir seviyesinden diğer seviyesine geçmesidir. İnsan ruhunun ana maddeye kavuşması, yani beka seviyesi çok az mümkün olan durumdur. Bunu sadece pir (firavun) Amon başarmıştır. Bu süreç zamanı varolma, varlık - bilgi, bilgi - varlığa dönüşüyor. Naq-Hammadide bulunmuş "Filipinler İncili"nde (44 ve 122) denir: “Gerçekte bu, dünyadaki insan gibi değil: o güneşi görüyor, fakat o Güneş değil, o göğü, yeri ve diğer varlıkları, bu varlıklara dönüşmeden görüyor. Fakat sen o yerde ne ise gördün, sen o oluyorsun. Sen ruhu gördün, sen ruh oluyorsun. Sen Hristi gördün, sen Hrist oldun. Sen [Baba'yı] gördünse, [sen] Baba olacaksın. Ona göre de [o yerde] sen her şeyi görüyorsun ve kendini tek [görmüyorsun]. Sen kendini o [yerde] görüyorsun. Ve [sen] gördüğün şey [oluyorsun] ». Demek, "alana" düşmüş ruh, bu alana "dönüşüyor". Yani O, sadece alanı idrak yeteneğine yok, ana madde gibi yaratmak kudretine de sahip oluyor. Eğer doğadaki tüm varlıklar özel planla yaradılmamışdırsa, "alanı idrak etmiş" her şeyi istediği gibi oluşturma kudretine sahip oluyor.
Tüm bunlar demek oluyor ki, firavun Amon "alanı idrak ederek", kurban aracılığıyla gökteki Buda'yı (Adem'i) yaratmıştır. Burada kurban töreninin esası - hayvanın ruhudur ki, vücuttan çıktıktan sonra o, büyü süreçleri (mantra ve ritüeller) vasıtası ile efirde, yani ana maddede toplanıyor ve sürecin sahibinin tasavvurunda tuttuğu formayı alıyor. Demek, Kuru/Kor/Qor alanları, sebepler nedeni olan ana maddedir. İşte burada "savaş" oluşur ve bunun sonucunda gökte - bütün günahlardan, mutsuzluktan uzak ruhlar dünyası, Brahman dünyası oluşuyor. Bu dünyaya ulaşmak ise ebedi mutluluk sayılıyor (45). A. Ç. Bhaktivedanta Svami yazıyor ki, «Kurukşetra savaş alanı - kutsal topraktır. Burada Allah, insanları hakikat yoluna çekmek için yere inmiştir» (46). Buradan ise şöyle sonuç çıkarmak olur ki, "Kurukşetra savaş alanları" - "Yer ve Göğün temel Evi" olan Eridu tapınağından başlanıyor ve "başı göklere ulaşıyor".
Ben kaydettim ki, D. Rohla göre, Eridu tapınağı Babil'in kutsal mahallesinde bulunuyordu ve işte burası aynı zamanda Asuristan, yani Asar (Osiris/Azer) Tanrısı'nın ülkesi, dünyası anılmaya başladı. Eski Ahit'te ise Babile, aynı zamanda Haldeya denir (47). Halda Allah'ı Urartu devletinin, onun şahının koruyucusu ve savaş Tanrısı olarak kabul ediliyor. Urartu Tanrıları listesinde, Halda kapıları ve Halda kapılarının Allahlarının adı geçmektedir (48). Demek Halda kapıları öyle "Allah'ın kapısı" anlamına gelen Babil kapılarıdır. Fakat Halda [HLD] sembolü aynı zamanda Helat [HLT] sembolüdür ki, II Nesireddin Muhammed Sökmen burada kendini Şâh-Ermen, yani Ra-Amon Allah'ı ilan etmiştir. Bu o demek ki, Budanın gök dünyası, firavun Amon tarafından Helatda yaratılmıştır.
Hint kaynaklarında firavun Amon'un [MN] adı - insanların mitolojik atası, özel kozmik gelişme döneminin rehberi, bilge Manu [MN] gibi de kaydediliyor. Bhaqavad-Qitada, Şri Krişna Allah'ı bildiriyor ki, ilmi insanlara, onların ecdadı Manu vermişdir: "Ben bu ebedi yoga ilmini güneş Tanrısı Vivasvana, Vivasvan onu insanların atası olan Manuya, Manu sırayla İkşvakuya verdi" (49). İkşvaku sembolü dünyanın sonuna aittir ki, bu zaman gelen son Buda da İkşvaku (Kiş-Vek), yani Oğuz Begi olmalıdır.
İnduizmde firavun Amon'un adı Atman gibi de yazılıyor ki, bu da Ata-Amon (Ata-Aman) anlamındadır. Kaynaklara göre, Atman tüm canlıların şahı ve hükümdarıdır. Ondan Gök alanları, sahalardan - rüzgar, rüzgardan - ateş, ateşten - su, sudan - toprak, topraktan - otlar, otlardan - gıda, gıdadan ise insan oluşmuştur. İşte o kendini Pracapati, yani Ptah Allah'ı isimlendirerek her şeyi yaratmıştır. O - sadece başlangıç yok, tüm varlıkların özüdür, substansiyadır. Onunla Gök, Yer ve hava alanları, akıl ve tüm nefesler değinmiştir. Atman tüm mevcut olanları düzmüşdür ve her şey Atmanın uygulamasıdır. Onun yüksek kudreti çok karakterlilikle açılıyor. Dünyaya dahil olan ateş, her karakter ile aynılaşdigi gibi, tek Atman da tüm olgularda, [onlardan] dışında kalarak her karakter ile aynılaşıyor. Atman aynı zamanda her şeyin sonudur: «Bütün dünyaları kurduktan sonra çoban [onları] zamanın sonunda büküyor». Yanar ateşten binlerce kıvılcım çıktığı gibi, imha olmayandan çeşitli varlıklar doğar ve ona da döner. Ölüm - Atmanla birleşmektir. Atman akıl, konuşma ve nefesten ibarettir. Hükümran olan Atman her şeyi tüm zamanlara dağıtır. Atman - «hem bu dünyayı hem de öbür dünyayı ve bütün varlıkları birleştiren «iç hükümran»ın ipidir" (50). Bu o demek ki, induizm - Şumerin Eridu-Helat kentinde, Buda Sakyamunin Ra-Amon Allah'ına dönüşmesinin inancıdır. Buda Begin'in şahlar nesli de, Ermenistan'ın sahipleri olan Helat atabeglerinin neslidir.
Hintlilerin yoq sisteminde, sufilerin beglik, yani beka (baka) ekstatik seviyesine «bhava» [BH-V], «bhakti» denir ve burada kelimenin kökü olan bha [BH] - beg/bekâ [BG/BK] anlamındadır. Tüm yoqların en yüksek seviyesi bhakti-yogadır. Diğer yoga sistemleri bhakti-yoqanın bhakti seviyesine ulaşması için araçtır (51). Bhakti [BH-KT] sembolü - beh-kuti, yani beg-huda [BG-HD ] gibi izah ediliyor ki, buradaki kuti/huda sembolü Allah anlamındadır. Demek, Hint kaynaklarında, bekâ seviyesine yükselmiş seçilmiş beğlere - "bhakti" denir. Bu sistemde Vibhu [VB-h] sembolü "Büyük Allah" demektir. Eğer dikkate alırsak ki, Vibhu sembolü Ba-Beg anlamındadır, kabul ederiz ki, bu sembol altında - beka fazında Allah'a çevrilmiş firavun Amon'un Ba ruhu öngörülüyor. İslam'da Ba-Beg sembolü Ba-Allah, yani Billah (Vallah) gibi bilinmektedir.
Bhaqavad-Qitada Allah diyor ki, temiz ve sadakatle Allah'a kulluk eden bhakta, yani beg - «yakında mümine dönüşüyor ve ebedi huzur buluyor. Ey Kunti oğlu, cesaretle herkese ilan et ki, Benim bhaktam asla ölmeyecek» (52). Kaynaklarda Allah, Arcunanı - "Kunti oğlu" adlandırıyor. Hint mitolojisinde Kunti hem ülkenin adı ve hem de Kunti şahının alma kızının adıdır. Belirtmek isterim ki, Arcun (Arqun/Arkun/Erkün) sembolü, Kunti (Kün - Ata) sembolü gibi Gelarküni (Gel-Arkun), yani Gel-Arcun sembolünden oluşmuştur. Arcuna - Pandunun Küntiden olan oğludur. Pandu - Bharat kardeşlerinin, yani «Mahabharata» kahramanlarının atalarının adıdır. Buna göre de onlar Pandava adlandırılıyorlar. Eğer Pandu adı Mısır'ın Punt ülkesine aitse, Bharat adı tacqoyan Baqarat soyuna aittir.
Bhaqavad-Qitada Arcuna, ahirette gelerek, beka-Bhuta seviyesine yükselip, Allah'ın tüm sırlarını açacak son Buda gibi gösteriliyor. Kitapta Allah, sevgilisi Arcunaya - “Ben bugün sana Allah'la ilişkilerin eski ilmini haber vereceğim, çünkü sen Benim bhaktam, Benim dostumsun ve ona göre de bu bilginin transandantal sırrını idrak edebilirsin» (53). Bhaqavad-Qita kitabına göre, Allah'ın sırrını sıradan ölümlü insan idrak edemez, çünkü bu bilim vücudda olan akıl için idrak edilmezdir: "Duygu, akıl ve idrak - hırsın sığınağıdır. Onlar aracılığı ile tutkular canlı varlığın gerçek bilgisini perdeliyor ve onu yanılgıya sürükler» (54). Allah'ın, kendi sırlarını oğluna açması eski Mısır himnlerinin birinde de kaydediliyor: «Senin oğlundan başka kendini idrak etmiş başkası yoktur... (çarı). .. Sen kendi oğluna, önceden verilmiş kendi talimat ve kudretini veriyorsun» (55). Demek, Bharat soyundan olan Arcuna, Büyük sırları idrak ederek Allah'tan güç ve kudret alacak karekterdir.
Bharat sembolü Ermeni ve Gürcü kaynaklarında Baqarat olarak yazılıyor ve "Beg-Arta" gibi açılıyor ki, Arta sembolü kaynaklardaki Aratta (Urartu/Ararat) ve Eridu sembolü ile aynıdır. Bilindiği gibi, şimdiki Azerbaycan topraklarında eskiden Aratta devleti olmuştur ve bu şehir Enmerkar Allah'ı ile ilgilidir. Eğer dikkate alırsak ki, Arat/Atra/Atar/Ader sembolleri Azer sembolünün seçenekleridir, kabul ederiz ki, Baqarat sembolü Azeri Begi demektir. M. Horenatsiye göre, İsa peygamberin haçının da korunduğu Allah Evinin bekçileri işte Baqarat neslidir. M. Horenatsi, taç koyan Baqarat soyunu överken kaydediyor ki, şah sarayını işte eski şah tohumu olan Baqarat neslinin erleri koruyor. Sonra o, "eski şah tohumu" derken neyi kastettiğini açıklıyor. Horenatsiye göre, bu nesil - marlar (midiyalılar) şahı ejderhadan (Yılan) türemişlerdir ve Sisak, yani Sak neslidir. Horenatsi yazıyor: "Yukarıda belirtilen, yahudilerden olmuş Baqarat, şaha önceden fedakar yardıma göre, bağlılık ve şücaete teşekkür gibi, yukarıda belirtilen neslin ev hükümdarı onuruna layık gördü, şahın başına taç koymak yetkisini ona verdi, onu tacqoyan ve Aspet tituluna layık gördü. Ve ona sarayda ve şahın huzur yerinde - başında, altın ve değerli mücevher olmayan, mirvarinin üç sapından küçük pansuman gezdirmeye tavsiye etdi" (56). Bu o demek ki, şahın evini, taç koyan Baqarat soyu yönetir. Aslında burada sohbet, tüm dinlerinin tek Allahının yerdeki mülkünün kontrolünde gidiyor ve Baqarat, yani Aratta beğleri M. Horenatsiye göre "Şah'ın huzurunu" bekliyor.
"Huzuru" beklemek sembolü, uykuya dalmış, yani gökte ölümsüzlük kazanmış Buda'nın (Sak-Amon'un) cisminin bulunduğu mülkü beklemek anlamındadır. Bu sembolü anlamak için Buda ile aynı imge olan, kozmik boyutlu Muhammed peygamberle ilgili bir rivayeti hatırlamak yeterlidir. Hıristiyan metinlerden olan "Yanıçarın yazıları"nda kaydediliyor ki, Muhammed peygamber ölene yakın kendi takipçilerinin çağırıp bildirmişti ki, "Bana defin düzenleyin ve Ben dirilene kadar yanımda olun". Demek, Şah'ın huzuru ahirete kadar sürer ve o ahirette "uyanacaklar". Burada Şah'ın "uyanması" deyince ise ahirette gelecek Buda'nın, Sak-Amon'un rolünde olması anlamındadır. Yani, işte O, Sak-Amon gibi "güzel tabutta yatacak ki, sonradan uykudan uyanıp Feniks kuşu gibi Göğe uçsun". Böylece, en eski dönemde olduğu gibi Ra-Amon'un yaranışı tekrarlanacak ve yeni Allah oluşacaktır. Bhaqavad-Qitada Allah Arcunaya der ki, "Sen eskiden Allah'ın yarısı hesap ediliyorsun. Biz seninle çoklu-çoklu doğumlardan geçtik. Ben onların hepsini hatırlıyorum, sen ise, ey düşmanları öldüren, onları hatırlaya bilmiyorsun» (57). Demek, Arcuna karakteri ahirette gelecek Buda'nın karakteridir ve o yatmış Allah'ın yerdeki vücudu anlamındadır. Onun ölümü de Buda'nın yeniden doğumu demektir.
Kaynaklarda Budaya - Bhaqavan gibi müracaat ediliyor ki, bu da Allah anlamındadır (58). Kaynaklarda bu sembol esasen Şri Krişna Allah'ına atfedilir ve o Ali İlahi Kişilik, yani İnsan-Allah anlamındadır. Bhaqavan sembolü Bha, yani Beg ve Qavan [QVN] sembolünden oluşmuştur ki, bu sembol diğer kaynaklarda Qavaon [QVN] ve Aqvan [QVN] gibi de kutlanıyor. Yahudi yazılarına göre, Qavaon şehri Vahiy Çadırı'nın kurban sunağı ile birlikte yerleştiği şehirdir (59). Vahiy çadırı, yani Skinya deyince ise, Musa peygamberin gökten getirdiği İlahi ateşten oluşmuş ruhlar dünyası öngörülüyor ki, Skinya [SKN] sembolü kaynaklarda Sisakan [SSKN] olarak yazılıyor ve Albaniyanın Sisak soyuna ait ediliyor. M. Horenatsiye göre, Ormuzdun sunağında olan bu sönmeyen ateş Baqavan şehrindedir. Baq sembolünün beg, van sembolünün ise Alvan/Alban sembolü ile aynı anlamda olmasını dikkate alırsak, kabul ederiz ki, bu beğler şehri Albaniyada yerleşir.
Aqvan sembolü de kaynaklarda Albaniyanın diğer adı gibi bilinmektedir ki, bu ülke Horenatsiye göre, ahirette Sisak (Sak), yani Gelarküni soyundan bir kişiye ebedi verilecektir. Bhaqavan (Beg-Aqvan) kelimesinin Allah anlamında olması ise o demektir ki, Budist yazılarında Albaniya beğleri Allah olarak kabul edilmişlerdir.
Gelarküni sembolü Gürcü kaynaklarında Klarceti olarak işaretleniyor ve bu sembol sufizmde «Gelar-Kuta» anlamında Gelar beglerinin Kutiler (Huda) neslinin türevleri olması demektir. Sumbat Davitisdze bildiriyor ki, Aşot Baqrationi, Şavşeti ve Klarcetini mesken ettikten sonra orada hayat canlanıyor. O, «Kuhi» lakabını aldıktan sonra Şavşetide Tbet kilisesini inşa ediyor, «ve kutsal ruhun emrine esasen orada baş papaz kutsal Stepanı koyuyor» (60). Kuhi lakabı, yukarıda belirttiğimiz Mısır'ın Hek, yani Haq sembolüdür ve Allah anlamındadır. Aşot Baqrationinin Kuhi lakabını aldıktan sonra, yani Hakka, Allah'a dönüştürüldükten sonra Tbet kilisesini dikmesi, onun “T-Bet”, yani Babalar (Teo/Dea - Tanrılar) için gökteki Beyt'i (Evi) dikmesi anlamındadır. Canaşianın yazdığına göre, eski zamanlarda Tao-Klarceti - Gürcistan'ın maarif, sanat merkezi olmuştur ve onu «Gürcülerin Sinayı» adlandırmışlardır. Bilindiği gibi, Sinay dağı Allah'ın dağına denir ve bu dağda Allah Musa peygambere görünmüştür. Klarceti, yani Gelarküni sembolüne de diğer yerde Gelati denir ki, burası kaynaklarda İmereti, yani marlar toprağı olarak kutlanmaktadır. Fakat İmereti [MRT] sembolü eski kaynaklardaki Martu [MR-T] sembolüdür ki, bu ve aynı anlamlı Ta-Meri [T-MR] sembolü eski Mısır ülkesini bildiriyor. Yazılanlara göre, İmeretide katedral cam, manastır olmuştur ve bilinmektedir ki, Gürcü çarlarının da kabirleri Gelatide yerleşmiştir (61). “Gürcü” sembolünün Kor sembolünden oluşumunu dikkate alırsak, kabul ederiz ki, Kor firavunlarının mezarlığı işte «Gürcülerin Sinayı» olan Gelatide, yani Klarceti-Gelarkünidedir.
Gelati sembolü, başta belirttiğim Gelat (Helat) anlamındadır ki, Şah-Ermen II Nesireddin Muhammed Sökmen, atabeg Cihan Pehlevanın kızı ile evlendikden sonra bura (Hilat/Helat), Azerbaycan atabegler ailesinin malikanesine dönüşmüştü. Gürcü kaynaklarına göre, bu atabeglik Samshe-Klarcetide (Gelarkünide) olmuştur (62). Atabeg sembolü Gürcü kaynaklarında “saatabaqo” olarak yazılıyor ki, bu seyyid-beg demektir. Demek ki, Gelati, Gelarküni ve Klarceti aynı arazinin çeşitli isimleridir ve bu sembollerin esas kökü da Gel sembolüdür. Gel sembolü ise tüm eski kaynaklarda Allah'la ve onun imgeleri ile ilişkilendiriliyor.
Yazdıklarımızdan anlaşılıyor ki, kaynaklarda gürcülere de atfedilen Baqarat nesli eski Mısırlıların Kor firavunlarının atabegler neslidir ve Bhaqavan, yani Beg-Aqvan derken de tek Allah anlamında olan Alban Begi öngörülmelidir. Bhaqavad-Qita "Bhaqavan" sembolü "Şri" sembolüne ait edilerek "Şri Bhaqavan" olarak yazılıyor ve Ali Varlık, Mutlak Gerçek anlamında Kimlik Allah demektir. Albaniya kaynaklarında Şri Bhaqavan sembolü "Qavan Şri" anlamında Cavanşir olarak yazılıyor. “Doğu'nun Prensi” olarak adlandırılan Cavanşir hakkındaki deyimlerde denir ki, onun çok güzel karakterinden Tiveriad kövhezi ve Lübnan dağları lezzet alıyordu. Bu ise o demek ki, Cavanşirin karakteri Lübnan Dağı ile ilgilidir. Doğu'nun şahı Cavanşirin Sisakan prensinin kızını alması ve halifin ona Sisakan - Süniki (Gel-Gelarküni) vermesi, Doğu sembolünün doğrudan bu arazi ile bağlılığına işarettir (63).
Eski Ahit'te Mısır ve Assur ülkesi - Lübnan'daki sedir ağacı adlandırılıyor. Kökü büyük deniz sularında bulunan bu ağacı sonsuzluk ucaltmışdı (64). Demek, Lübnan'daki sedir ağacı deyince, ağaç sembolünde Midiya göklerinde yaratılmış Alban (Laban) ülkesi tasavvur edilmelidir. Sufizmde de Lübnan ve Alban sembolleri eş anlamlı sembollerdir. Tarihçi M. Horenatsi Albaniyanı Alu adlandırıyor ve bildiriyor ki, bu ülke büyük, tanınmış aşiret olan Sisak (Sahu), yani Gelarküni nesline miras verilmiştir (65). Alu sembolü El, yani gökteki dünya, vilayet anlamındadır ve Orhun-Yenisey yazılarına göre bu Eli, gökte Allah yaratmış türk hanı oluşturmuştur.
Ünlü sufi Muhiddin İbn Arabi, Lübnan Dağı'nı İlya peygamberle bağlıyor ki, İliya [L] sembolü de sufizmde Alu [L] sembolü ile aynıdır. İbn Arabi "Füsus ül Hikem" kitabında yazıyor: "İlya - İdris idi ki, Nuh'a kadar peygamber olmuştu, Allah onu yüksek yere ucaltmışdı: O Gök küresini merkezinde, Güneş küresinde dinceliyor... İşte bu İdris olan İlyaya öyle geldi ki, Lübnan Dağı (bu dağın adı "Lubana" sözündendir ve "talep" demektir), tüm organları ateşden olan ateşli aygırdan koptu. Bunu görünce, aygırı eyerledi, onda olan isyani tutkular onu terk etti: o tutkusuz akla dönüştü, çünkü artık ruhun tamahkar amacından ayrılmıştı. Allah onda temizlenmiş halde oldu - o zaman onda Allah hakkındaki bilginin yarısı vardı. Çünkü akıl kendisinden başka, her şeyden kaçınan ve sadece kendi düşüncelerinden kaynaklananda, o Allah'ı benzetmede yok, temizlenmiş halde tanıyor. Eğer Allah ona kendi tecellisinde bilgi veriyorsa, onun Allah hakkındaki bilgileri hayata geçiyor: O onu birinde temizleyecek, diğerinde benzetir, Allah'ın doğal ve element biçimlerindeki akmasını görecektir: bu zaman o istenilen formda Allah'ın tezahürünü, bu formun tezahürü olarak görecek. Allah'ın gönderdiği ve getirilen ilkeler hakkındaki bilgi tam halde böyledir, bu bilgiler hayal gücüyle sağlanmıştır" (66). Bu metinde, ahirette gelecek İliya peygamberin, öldükten sonra ruhunun Allah'a dönüşmesi kaydediliyor. Eski Ahit'e göre de ateşten olan at arabası gökten burulğanla gelip İlyanı göğe götürecek (67). Demek, İlya sembolü ahirette ölümsüzlük kazanarak Allah'a dönüşecek Mehdi'nin - Buda'nın karakteridir.
Sümer, Mezopotamya kaynaklarda İlya, El sembolleri - İl-Amurru, El-Amurru olarak yazılıyor ve amoreylerin (mar), yani midiyalıların Allah'ı gibi kabul ediliyor. Araştırmacı David Rohl "Kaybedilmiş Ahit" kitabında yazıyor ki, kaynaklarda "İl-Amurru" gibi de yazılan Eski Ahit'teki El Allah'ı, ataerkil dönemde doğal olarak Harrandan olan Ay Tanrısı Sin ile aynılaşdırılıyordu. Ay sembolü ise bildiğimiz gibi İslam'ın simgesidir. "İslam" [SLM] sembolü ise Tevrat'ta "Selim" [SLM] şehrinin adı olarak yazılıyor ve El sembolü de bu şehrin Allah'ı gibi kabul ediliyor. İslam'da El-Amurru sembolü Ali-Emir (Ali - Emir el müminin) gibi bilinmektedir. Muhammed peygamberin damadı sayılan imam Ali, Şah İsmail Hatayinin "Divan"ında Allah gibi kutlanıyor. Burada yer bulmuş Kızılbaş teorisine göre, Hz. Muhammed sadece peygamberdirse, imam Ali - «Allah gerçeğinin tezahürüdür» («mazhar-i haqq»dir) (68). İmam Ali'yi Allah olarak kabul eden batıni şiileri ise kaynaklarda "Ehl-Haq" adlandırılıyorlar ki, bu da onların - eski Mısır şahının, yani kaynaklarda Heka/Kuhi ve b. gibi yazılan Hakk'ın ehli, halkı olması demektir.
Bütün bunlardan o sonuçu çıkarmak oluyor ki, Buda Sakyamuninin karakteri tüm dinlerin tek Tanrısı'nın karakteridir. Bu tek Allah'ın vatanı de şimdiki Azerbaycandır ve bu topraklarda Buda, yani kozmik Adem yaratılmıştır. Sakyamuni Buda'nın nesli ise Sisak - Gelarküni bhaktileri, yani Gelar begleridir. İşte bu Azeri (Hazar) türk beğleri Allah'ın gizli sırlarını anlamak yeteneğindedirler. Onlar "eski şah tohumu" olduğu için, tüm ülkelerin şahlarının da tacını koymak hakkı onlara verilmiştir. Tüm bunlar hakkında daha geniş bilgiler ve kesin olgular, yazarı olduğum "Batini-Quran” (Batıni-Kur'an) kitabında ve makalelerimde verilmiştir.
Edebiyat
1. Платон, «Политик», 269 С
2. У. Бадж, «Египетская религия. Египетская магия», M., 2000, səh. 143
3. Б. А. Тураев, “История Древнего Востока”, Л. 1935. cild 2, səh. 225
4. Библия, Быт., 2:1-3
5. С. Г. Хук, “Мифология Ближнего Востока”, М., 1991, səh. 62
6. «История древнего востока», cild I, М., 1983, səh. 168
7. Библия, Втор., 4:32
8. Д. Рол, «Генезис цивилизации. Откуда мы произошли…», Эксмо, М., 2002, səh. 441
9. "История древнего востока", М. 1988, cild 2, səh. 380
10. Ибн Араби, “Геммы мудрости”, böl. 1
11. Абу Хамид Ал-Газали, «Воскрешение наук о вере», М., 1980, səh. 284
12. Г. М. Бонгард-Левин, Г. Ф. Ильин, «Индия в древности», М., 1985, səh. 563
13. «Сказки и повести Древнего Египта», Л., 1979, səh. 9
14. Фирдовси, “Шаhнамə”, Б., 1987, səh. 33
15. Коран, 13:2; 20:5
16. Дж. Фрезер, "Золотая ветвь", М., 1986, səh.147
17. Ем. Ярославский, «Как родятся, живут и умирают Боги», М., 1941, səh. 83, 86
18. Р. Шакуров, «Азиз-Ад-Дин Насафи и его трактат «Зубдат ал-хакаик», М., «Наука», 1989, сайт: http://www.upelsinka.com/Russian/text_zubdat.htm
19. Ямвлих Халкидский, «О египетских мистериях»
20. Ə. Rəcəbov, Y. Məmmədov, “Orxon-Yenisey abidələri”, B.,1993, səh. 104
21. «История Древнего Востока», М., 1988, cild 2, səh.338
22. «Книга Мертвых», böl. 1, 117
23. Г. М. Бонгард-Левин, Г. Ф. Ильин, «Индия в древности», М., 1985, səh.404
24. К. Гандзакеци, «История Армении», М., 1976, səh. 282
25. «Историческая география Азербайджана», Б., 1987, səh. 95
26. Г. А. Гейбуллаев, «К этногенезу Азербайджанцев», Б., 1991, səh. 215
27. М. Хоренаци, «История Армении», kit. II, böl. 8
28. Г. А. Гейбуллаев, «К этногенезу Азербайджанцев», Б., 1991,səh. 228, 433
29. М. Хоренаци, «История Армении», kit. II, böl. 8
30. История Иранского государства и культуры. М., 1971, səh. 305
31. «Махабхарата», О Бхишме, Побоище Палицами, Ашхабад., Ылым, 1981, səh. 238
32. М. Хоренаци, «История Армении», kit. I, böl. 5
33. Г. М. Бонгард-Левин, Г. Ф. Ильин, «Индия в древности», М., 1985, səh. 309
34. М. Хоренаци, «История Армении», kit. II, böl. 8
35. А. Даврижеци, “Книга историй”, М., 1973, böl. 24
36. Древний Восток – 2, М., 1980, səh. 92
37. «Махабхарата», Бхагавад-Гита, Ашхабад, Ылым, 1978, səh. 287
38. Г. М. Бонгард-Левин, Г. Ф. Ильин, «Индия в древности», М., 1985, səh. 303, 206, 357
39. И. М. Дьяконов, «История Мидии от древнейших времен до конца IV в. до н.э.», М.-Л., 1956, səh. 277
40. Р. Фрай, «Наследие Ирана», М., 1972, səh.150
41. Д. Рол, «Генезис цивилизации. Откуда мы произошли…», Эксмо, М., 2002, səh. 441
42. Д. Рол, «Генезис цивилизации. Откуда мы произошли…», Эксмо, М., 2002, səh. 408
43. Д. Рол, «Утраченный Завет», сайт: http://lib.rus.ec/b/328508/read
44. «Махабхарата», Бхагавад-Гита, Ашхабад, Ылым, 1978, səh. 299
45. «Упанишады», М., 2000, səh. 252
46. А. Ч. Бхактиведанта Свами, «Бхагавад-Гита, Как она есть», М., 1990, səh. 50
47. Библия, Иер.25:12, Иез.12:13
48. «Хрестоматия по истории Древнего Востока», М., 1980, səh. 302
49. «Бхагавад-Гита», böl. 4, mətn 1
50. А. Н. Чанышев, “Курс лекций по древней философии”, М., 1981, səh. 66, 67
51. А. Ч. Бхактиведанта Свами, «Бхагавад-Гита, Как она есть», М., 1990, səh. 346
52. «Бхагавад-Гита», böl. 9, mətn 31
53. «Бхагавад-Гита», böl. 4, mətn 3
54. «Бхагавад-Гита», böl. 3, mətn 40
55. Г. Франкфорт, Г. А. Франкфорт, Дж. Уилсон, Т. Якобсен, “В преддверии философии”, М., 1984, səh. 84
56. М. Хоренаци, «История Армении», kit. II, böl. 7
57. «Бхагавад-Гита», böl. 4, mətn 5
58. А. Ч. Бхактиведанта Свами, «Бхагавад-Гита, Как она есть», М., 1990, səh. 17
59. Библия, 3Цар. 3:4-14
60. С. Давитис-дзе, «История и повествование о Багратонианах царях наших грузинских», Сайт: http://www.matiane.com/tokarski.htm
61. К. Гандзакеци, «История Армении», М. 1976, səh. 234
62. С. Давитис-дзе, «История и повествование о Багратонианах царях наших грузинских», böl.2, Сайт: http://www.matiane.com/tokarski.htm
63. М. Каланкатуаци, «История страны Алуанк», 2/28, сайт: http://www.vehi.net/istoriya/armenia/kagantv/
64. Библия, Иезек. 31:3-9
65. М. Хоренаци, «История Армении», kit. II, böl. 8
66. Ибн Араби, “Геммы мудрости”, böl. 22
67. Библия, 4Цар. 2:11
68. O. Əfəndiyev, «Azərbaycan Səfəvilər dövləti», B., 1993, səh.47
Firudin Gilar Beg