Aşura hakkında akıl almaz gerçekler


     

                İslam'ın gizemli geleneklerinden biri de Aşure şölenidir. Bu tören İslam kutsallarının Kerbela çöllerinde feci şekilde öldürülmesi ile ilişkilendiriliyor. Yazılanlara göre, Muharrem ayının onuncu günü, Hazreti Muhammed'in torunu olan İmam Hüseyin'le birlikte 72 kişi, Yezid ordusuna karşı savaşıp şehit olmuşlardır. Kerbela davasında bu şehitlerin ve Oniki İmamların acılarını anmak için Muharrem ayı Matem ayı olarak kabul edilmiştir.

Aşure gününde yapılan yas töreninde insanlar zincirle kendi sırtları dövüyor, göğüs vurur, baş yarıyor, hançerle ve b. eşyalarla kendine zarar verici davranışlar yapıyorlar. Kaynaklara göre hem peygamber kendisi, hem de imamlar Meherremlikde kendine zarar verici davranışların gerektiğini kayıt etmişler. İmam Hüseyin'in Kerbela'da şehit olacağını peygamber önceden haber vermiş ve ona ağlamayı tavsiye etmişti. Hazret Muhammed kendisi, imam Hüseyin küçükken ona yas bulundurmuştur.

İlk bakışta sıradan görünse de, bu törendeki "elem alma", göğüs vurma, zincir dövme ve b. hareketler Aşurenin herhangi mistik bir olay ile bağlılığına işaret ediyor. Sıradan bir insanın ölümü ile ilgili yapılan törenin böyle büyük çapta bin yıldan fazla devam etmesi akıl almazdır. Demek, bu törenin, eski yazılar gibi herhangi gizli, yani batıni manası vardır. Ben "Batıni-Kur'an" kitabında ve makalelerimde yazmışım ki, bütün kutsal yazıların batıni, yani gizli anlamı vardır ve bu anlamı sadece seçilmişler bilmişlerdir. Eski yazıların batıni, yani gerçek anlamı sıradan insanlar için ilk bakışta fantastik ve kabul edilemez görünüyor. Buna onay gibi, rivayetlerin birinde peygamberin taraftarlarından olan Abdullah b. Abbas'ın insanlara dediği sözleri gösterebiliriz: "Eğer ben Kuran'ın, yerle göğün yaratılması ile ilgili ayetinin (65:12) peygamberden duyduğum izahını söylersem, siz beni taşlarsınız". Bu demektir ki, Kur'an'ın batıni anlamı zor anlaşılan bir olay ile ilgilidir. Aşura gününün diğer mistik olaylarla örtüşmesi, bu törenin de gizli anlamının olması ve daha eski bir olay ile ilgili olması demektir.

Kaynaklara göre Aşura günü:

1. Hz. Adem'in (a.s.) tevbesi kabul edilmiştir.

2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cudi Dağının üzerine demirlemiştir.

3. Hz. İbrahim'in (a.s.) Nemrut'un ateşinde yanmayı vermiştir

4. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail doğmuştur.

5. Hz. Davud'un (a.s.) tevbesi kabul edilmiştir.

6. Allah, Hz. Musa'ya (a.s.) bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.

7. Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf 'un hasretinden dolayı kapanan gözleri görmeye başlamıştır.

        8. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından şifaya kavuşmuştur.

9. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından kurtulmuştur.

10. Hz. Yusuf (a.s.) kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan çıkarılmıştır.

11. Hz. İsa (a.s.) dünyaya gelmiş ve semâya yükseltilmiştir ve b.

Bütün bunlar göstermektedir ki, Aşura töreni hiç de kabul edildiği gibi sıradan insanın ölümü ile ilgili değildir ve daha derin, gizemli olaylarla ilgilidir.

Mısır bilimcisi Erdmana göre Aşura töreni - Tammuz/Ta-uz ayini ile ilgili geçirilen törenle ilgilidir. Bu tören İslam'dan binlerce yıl önce eski Finikiya, Mısır, Yunanistan, Suriye ve b. ülkelerde geçiriliyordu ve kaynaklarda Tammuz (Ta-uz), Osiris (Oziri), Adonis, Attis, Kibela ve b. Tanrıların ölüp dirilmesi töreni olarak adlandırılıyordu. Gerçekten de, müslümanlarda matem günü olan Aşura günü, yani muharrem ayının 9 günü Tasua/Tasus adlanıyor ki, bu da Ta-uz adına, yani Tammuz töreninin adına çok uygun geliyor. Bu matem törenindeki ağlayışa ise “taziye” denir ki, bu da Ta-uz sembolü ile aynıdır. Böyle anlaşılıyor ki, Aşura töreni sıradan insanın ölümü ile değil, Allah'la ilgili törendir ve insanlar bu konuda hiçbir şey bilmiyorlar.

Eski folklorun araştırmacısı C. Frezerin yazdığına göre eski Finikiya, Mısır, Yunanistan, Suriye ve b. ülkelerde düzenlenen Tammuz/Ta-uz, Adonis, Attis ve b. Tanrıların ölüp dirilmesi törenleri aynıdır ve kendi köklerini eski Mısır'da düzenlenen «Oziri Tanrısı'nın ölüp dirilişi» töreninden almıştır.

Finikiyada Adonis Tanrısı'nın ölümü her yıl özel törenle geçiriliyordu. Bu zaman insanlar feryatla ağlıyor, kendi göğüslerine dövüyor ve inanıyorlardı ki, ertesi gün ilahi Adonis hayata dönecek ve herkesin gözü önünde arşa yükselecek. Kibela ve Attisin bu töreninin Roma, Friqiya seçeneğine göre 22 Mart'ta ormandan çam ağacı kırılarak tapınağa getiriliyordu. Onu kutsal sayarak, parçaya kavrayıp üstüne gül döküyordular. 23 Mart'ta esasen nefes aletleri ifa ediyordu. «Kanlı» üçüncü gün baş rahip kendi damarlarını kesiyor, düşük tabakalı medyumlar ise davul ve diğer aletlerin karışık sesleri ile başlarını estirerek dağınık saçla, ağrı hissiyatını kaybetmiş ekstaz haline gelene kadar dönüyordular. Daha sonra onlar bıçak ve b. aletlerle kendilerini yaralıyor, kanlarını sunağın ve kutsal ağacın üzerine döküyordular. Aynı töreni Avustralya aborigenleri de geçiriyordu. Öyle ki, onların medyumları kendilerini hadım ediyor ve vücut üyesini ilahe heykelinin altına atıyordu. Daha sonra ise onu yerde gömüyorlardı ki, Attis Allah'ı dönsün. Eski Doğu'nun en tanınmış yeri olan İerapoliste, Astartanın tapınağında düzenlenen bu tip törenlere çok zenginler Asur, Babil, Finikiya, Arabistan ve b. ülkelerden geliyordular. Davul ve çığlık sesiyle hadım edilen kâhinler kendilerine bıçakla zarar getiriyor ve kendini kaybedene kadar kendikendine zarar veriyordular (Дж. Фрезер, «Золотая ветвь», M.1986, sah.316-332). Küçük Asya'da bu tören ilkbaharda bayram gibi kutlanıyordu. Kibelanın, Attisin bu büyük yaz bayramı, yani ölüp dirilen Attis, Adonis, Tammuz, Kibela ve b. Tanrıların bayramı Gilar bayramı adlanıyordu (Е. Ярославский, «Как родятся, живут и умерают Боги», М., 1941, sah.83,86).

Herodot'a göre, Oziri (Osiris) Tanrısı'nın kabri düşük Mısır'ın Sais şehrinde bulunuyordu ve buradaki gölün çevresinde halk geceler Oziri Tanrısı'nın acılarının törenini düzenliyordu. Yılda bir kez düzenlenen törende Allah'ın ölmesine üzüntüsünü bildiren insanlar hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve kendi göğüslerine vurup, İsidanın Ozirisi diriltmesi için gittiği yolu tarif ediyorlardı. Belirtmek isterim ki, «ölüp dirilen Attis Allah'ı" nın töreni martın 24, 25 de kutlanıyordu ki, bugün de aynı zamanda Hristosun, yani İsa'nın ölüp dirilmesi günü sayılıyordu. İlginç olgudur ki, Hıristiyan ve putperestlerin ölüp dirilen Allahlarının töreni aynı bölgede ve aynı zamanda kutlanıyordu. C. Frezer yazıyor ki, bu yüzden Hıristiyan ve putperestler arasında tartışmalar oluyordu. Onlar bu törenin aynı olaya ait olduğunu bilmiyorlardı ve bu yüzden de putperestler, Hıristiyanların «ölüp dirilen Hristos» un törenini sahte niteleyip, kendi törenlerinin daha eski olduğunu iddia ediyorlardı Дж. Фрезер, «Золотая ветвь», M.1986, sah.350, 351,339 ).

Kibela, Attisin ve b. Tanrıların bu büyük yaz bayramının 22 Mart'ta kutlanması, bu bayramın Nevruz bayrami ile aynı olması anlamındadır. Nevruz bayramında geçirilen törende Kösa'nin ölmesi ve sonra birden dirilmesi, bu bayramın gerçekten eski Mısır Tanrısı'nın ölüp dirilmesi bayramı olması demektir. Fakat İslâm'a göre Nevruz bayramı Hazreti Ali `nin doğumu, tahta çıktığı ve Fatıma ile evlendiği gün kabul ediliyor. Bu bayram aynı zamanda Hazreti Muhammed'in peygamberliğe meb'us olduğu, Cemşid padişahın tahta çıktığı, Hazreti Adem'in yaratıldığı, Yunus peygamberin balığın karnından çıktığı, Nuh gemisinin kayaya oturduğu ve b. gündür. Bu o demektir ki, Nevruz bayramı da sıradan bir  bayram değil, birkaç mistik olay ile ilgilidir.

Ölüp dirilen Allah'ın töreni ile ilgili Nevruz bayramının, Hazreti Muhammed'in peygamberliğe meb'us olması ile ilişkilendirilmesi, peygamberimizin de ölüp dirilen Oziri Allah'ı ile ilişkisine işarettir. Ünlü sufi alimi El Gazali Muhammed peygamberi gök insanı, yani kozmik boyutlu bir varlık olarak sunuyor ki, bu da peygamberimizin eski Mısır'da yaratılmış kozmik Atum (Atam) Allah'ı karakterinde olması demektir. Atum sembolü sonraki kaynaklarda Adem gibi belirtiliyor ki, sufi bilim adamı Muhiddin İbn Arabi bu Adem'i Allah anlamında kozmik insan gibi göstererek, onu Kamil İnsan adlandırıyor. Demek ki, Muhammed peygamberin karakteri yerküreyi kuşatmış Allah'ın obrazıdır ki, Mısır kaynaklarına göre bu Allah'ı firon Amon yaratmıştır.

Hıristiyan kaynaklarının birine göre Muhammed peygamber ölüm ayağında kendi yakınlarını başına toplayıp bildiriyor ki, "Benim için cenaze düzenleyin ve ben dirilene kadar yanımda olun". En-Nevavinin ve diğerlerinin hadislerine göre peygamber ensarilere, onunla "havuz yanında görüşe kadar katlanmayı" görevlendiriyor. Böyle anlaşılıyor ki, Muhammed peygamber sıradan insan değil, en eski kaynaklarda "Ölüp dirilen Allah" gibi belirtilen gizemli bir karekterdir. Hadislerde Hz. Muhammed'in "iki dünyanın şahı" adlandırılması, onun, Aşağı (yer) ve Yukarı (gök) Mısır'ın Allah'ı Ra-Amon'un karakteri olması demektir.

Eski Mısır yazılarına göre, firavun (kaynaklarda "pir") Amon, gökte milyonlarca kurban hesabına ruhlar dünyasını yaratmış ve kendisi de onun içinde Allah'a dönüşmüştü. Kuran'da bu olay şöyle anlatılır: "O öyle bir yaratıcıdır ki, yerdeki her şeyi sizin için yarattı: sonra iradesini göğe yöneltip onları yedi gök olarak yaptı ... Allah, gökleri direksiz yükseltti, sonra kendi tahtında karar tuttu ve güneşi, ayı kendisine tabi etti ... Rahman arşa hâkim oldu” (Kur'an 2:29, 13:2, 20:5). Rahman'ın arşa hakim olması, eski Mısır yazılarında firavun Amon'un göğe yükselmesi, sağlığında gökte yarattığı Ra güneşi diski ile birleşmesi ve Ra-Amon Allahına, yani Rahman Allah'a çevrilmesi geniş anlatılır. Dahi Firdevsi, Allah'ın arşa yükselmesi olayını «Şehname" de Cemşid'e ait ediyor ve bildiriyor ki, o Gökte Keyan tahtı kurup, divin sırtında tahta çıkıyor ve uzayda güneş tek karar tutuyor. C. Frezere göre ise, Silvi şahlarının kurucusu öldükten sonra Allah'a çevrilmiş ve Alban dağlarındaki şehrin üstünde karar tutmuştur. Böyle anlaşılıyor ki, göğe, yani arşa yükselen Ra-Amon öyle islamda Rahman gibi belirtilen Allah'tır ve Muhammed peygamber de, Alban dağının üstünde karar tutmuş bu Allah'ın karakteridir.

Ra-Amon Tanrısı'nın ruhu ise Oziri, yani Osiris (İssi-Ra) Allah'ı adlandırılıyor. Eski Mısır rivayetine göre Allah'ın ilk evladı olan Osiris (Oziri) dünyaya hakim gibi geliyor ve insanları hayvan seviyesinden çıkarıp, onlara buğday ekme, şarap içmeyi ve s. kültür öğretiyor. Fakat ahirete yakın küçük kardeşi Set ona haset götürerek, kendi 72 arkadaşı ile onu haince öldürüyor. Ahirette, Ozirinin karısı İsida, oğlu Qorla yeniden Oziri Allahını diriltiyor ve o eski zamandakı gibi ahiretten sonraki dönemlerde dünyaya hakemlik yapmaya başlıyor. Bu rivayetin tam açması müellifi olduğum «Batıni-Kur'an" kitabında geniş verilmiştir.

Ölüp dirilen Osiris Allah'ın bayramının Ali `nin doğumunun, tahta çıkmasının ve Fatıma ile evlendiği gün olarak algılanması, onun da Osiris (Oziri) Tanrısı'nın karakterinde olması demektir. Ben kitap ve makalelerimde özel olarak kayıt etdim ki, en eski kaynaklarda Ali sembolü El gibi kayıt ediliyordu. Tevrat'ta  El Allah'ı - Selim [SLM] şahının Allah'ı adlandırılıyor ki, bu da Selim sembolü ile aynı olan İslam'ın [SLM] Allahı demektir. Sümer, Mezopotamya kaynaklarında Ali anlamında olan El (İl) sembolü "El-Amurru" gibi yazılarak Ali-Emir (Ali-Emir el müminin) fikrini belirtiyor. İmam Ali'nin kaynaklarda Vilayet adlandırılması, onun gökteki El, yani ruhlar dünyası anlamında olmasına işarettir. Eğer dikkate alırsak ki, en eski kaynaklara göre Adem'in, yani Atum Tanrısı'nın vücudu aynı zamanda Edem cennetidir, kabul ederiz ki, gökteki El anlamında olan Ali vilayeti de cennet anlamındadır. Bu ise o demektir ki, ahirette diriltilecek Osiris Allah'ı - Muhammed peygamberin yerine tahta çıkan İmam Ali anlamındadır.

Böyle anlaşılıyor ki, ölüp dirilen Allah deyince, Ra-Amon'un ruhunun ahirette ölmesi, ahiretten sonra yeniden dirilmesi gibi anlaşılmalıdır. Dirilen Allah ise İslam'da Rahim gibi belirtilen semboldür ve sufizmde bu sembol Ra-Qam gibi aşıqlanıyor. Demek ki, ahirette Rahman Allah'ın yerine Rahim Allah geçecektir ki, islamda bu - Muhammed peygamberin yerine imam Ali'nin (Mehdi'nin) geçmesi gibi bilinmektedir. Allah'la peygamberimizin ilişkisini anlamak için bazı sembollerin anlamını inceleyelim.

Bugün herkes biliyor ki, sonsuz isimlere sahip olan Allah birdir ve ebedidir. Vahid ve ebedi Allah deyince sûfîler, insanlığa hayat vermiş efiri (ana madde), yani hayat enerjisini ("Hu") kastediyorlar ki, diğer kaynaklarda bu sembol dirilik suyu, ilahi ateş ve b. adlandırılıyor. İbn Arabî yazıyor ki, Allah, tüm sayıları aşan Kendi isimlerinin sahibi gibi, onların tecessümünü görmek istedi ve bu yüzden de veciz bir varlıkta, yani Adem biçiminde Allah yarattı. Demek, Adem, yani eski Mısır'ın Atum Allah'ı - dirilik suyu adlandırılan ana maddenin kendi kendini kompakt insan biçiminde yaratması sonucunda meydana gelmiştir.

İslam kaynaklarına göre birim ve ebedi olan Allah'ın resulü Muhammed peygamberdir. Sufizmde "resul" [RS-L] sembolü aynı zamanda "El-Osiri" [L-SR] gibi de okunuyor ve "dirilik suyundan yaratılmış gökteki El" anlamına geliyor. Muhammed [MH-MD] simgesi ise sufizmde aynı zamanda "qam Adem" [QM-MD] gibi de yorumlanıyor ki, yazdığımız gibi ibn Arabî bu Adem'i Allah gibi kabul ediyor. Burada "qam" sembolü şamanizmle, yani ekstatik durumla ilgilidir ki, bu da gökleri kuşatmış Adem'in bedeninin ekstatik durumda olması demektir. Muhammed peygamberin - "hakikat benim iç durumumdur" demesi, onun iç durumunun ekstaz durumunda olması anlamındadır. Bu ise o demektir ki, Muhammed peygamber Allah'la, yani ebedi olan ve hayat veren dirilik suyu ile vahdet teşkil ediyor. Hz. Muhammed'in ölümü de - ahirette bu dirilik suyunu yöneten ruhun ölümü ve ahiretten sonra yeniden dirilmesi anlamındadır. Böyle anlaşılıyor ki, Osiris Tanrısı'nın ölmesi Muhammed  peygamberin ölmesi anlamındadır. Onun yeniden dirilimesi ise ahiretten sonra onun yerine geçecek İmam Ali'nin, yani gökte Ali vilayetinin oluşturulması demektir.

Peygamber anlamında olan "nebi" [NB] sembolü sufizmde - ruh anlamına gelen "Benu" [BN] sembolü ile aynı anlama geliyor ki, bu sembol de eski Mısır'da "Allah'ın ruhu"nu bildiriyordu. Eflatun da yazıyor ki, peygamber deyince, gökte olan ve bilgileri insanlara ulaştıran Varlık anlaşılmalıdır. Demek ki, Muhammed peygamber sıradan bir insan değil, gökte ruh gibi mevcut olan ilahi Varlıktır ve işte bu Varlık da eski kaynaklarda Allah adlandırılıyor.

  Bütün bunlar o demekdir ki, Aşura töreni, 5500 yıl önce gökte yaratılmış Atum Tanrısı'nın, yani Adem'in ahirette ölmesi ve onun yerine ikinci Adem'in yaranışının şölenidir. Adem'in ruhu anlamında olan Oziri Tanrısı'nın ölümü bize Aşura töreni, bu ruhun yeniden dirilmesi ise Nevruz bayramı gibi gelmiştir. Eski zamanlarda birlikte yapılan bu törenler sonradan ayrılmıştır. Dikkate alırsak ki, Oziri Allahı Asur ve b. ülkelerde Aşşur adlandırılıyor, o zaman kabul ederiz ki, Asur/Aşura kelimesi de Osiris (Oziri) anlamındadır.

Böyle anlaşılıyor ki, Aşura töreni sıradan insanın ölümü değil, insanlığın sahibi Atum (Adem) Tanrısı'nın ahirette ölmesi ve ahiretten sonra yeniden dirilmesinin şölenidir. Bu tören aynı zamanda Muhammed'in ölmesi ve onun yerine varisinin geçmesi anlamındadır. Bundan şöyle sonuç çıkıyor ki, Muhammed peygamberin karakteri, ölüp dirilen Mısır Allahlarının ve ölüp dirilen İsa peyğamberin karakteridir. Bu ise o demektir ki, Allah'ın bir olduğu gibi, tüm dinler de birdir ve tüm eski yazılar, törenler yalnızca bir mistik olay ile ilgilidir.

 

“Aşura hakkında akıl almaz gerçekler”

makalesi Azerice'den Türkçe'ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir.

 

                                       Firudin Gilar Beg